Şirketlerde vergi alacağının tahsili sırasında yaşanan sorunlar ve bu sorunların şirketlerin ortakları ile kanuni temsilcilerine yansıması, vergi idaresi ile şirketler arasında sürekli sorun oluşturmuş ve bu konuda birçok husus yargıya taşınmıştır.
Temel olarak vergi alacağı, asıl vergi borçlusundan alınmaktadır. Asıl vergi borçlusu, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu tahakkuk eden gerçek veya tüzel kişidir. Ancak bazı durumlarda vergi alacağının güvence altına alınması amacıyla, asıl vergi borçlusu ile birlikte birden fazla kişi ya da kurum sorumlu tutulabilmektedir.
Vergi alacağını güvence altına almak amacıyla, vergiyi doğuran olayla ilgisi olmadığı halde asıl vergi borçlusu ile birlikte veya onun yerine sorumlu tutulması olayı, sermaye şirketlerinde vergi alacağının tahsilinde karşımıza çıkmaktadır.
Vergi kanunlarının ve vergi idaresinin amacı, vergi alacağını asıl borçludan tahsil etmek olmakla birlikte, bu alacağın asıl borçludan tahsil edilmesine imkân kalmaması halinde, vergi idaresinin söz konusu vergileri yani kamu alacağını tahsil edebilmek için, vergi kanunlarının tanıdığı yasal hakları mevcuttur.
Özellikle kanuni temsilcilerin Vergi Usul Kanununda yer verilen gerek vergi ve gerekse ceza konusunda sorumlulukları bulunmaktadır. Kanuni temsilciye sorumluluk yüklemesindeki temel amaç ise mükelleflerin vergisel ödevlerini zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirilmesinin sağlanarak vergi kaybının önüne geçilmesini sağlamaktır.
Sermaye şirketlerinin yapılarına göre, yani anonim şirket ya da limited şirket olmalarına göre, şirket ortaklarının ve kanuni temsilcilerinin vergi idaresine karşı sorumlulukları değişmektedir. Aslında sermaye şirketlerinin ortaklarının sorumluluklarının nerede başladığı ve nerede bittiği, ortakların dışında yönetim kurulu üyelerinin ve şirket müdürlerinin sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, ayrı bir yazı olacak kadar detaylı konudur.
Bu yazıda özellikle, sermaye şirketleri ile vergi idaresi arasında vergi alacağının tahsilinde yaşanan ve en çok yargıya taşınan konulardan birisi olan kanuni temsilcilerin sorumluluğunu kaleme alacağız.
Limited Şirketlerde Kanuni Temsilci,
Türk Ticaret Kanununa göre, limited şirketin kanuni temsilcisi, şirket sözleşmesi ile tayin edilmiş müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortak veya tüm ortaklar ya da üçüncü kişiler olabilecektir. Ancak üçüncü kişilere şirketin yönetim ve temsilinin verilebilmesi için ortaklardan en az birinin şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması gerekmektedir.
Buna göre, limited şirket ortakları hakkında Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca yapılacak takip; sermaye hisseleri oranında, Türk Ticaret Kanununu hükümlerine göre tespit edilen kanuni temsilcileri hakkındaki takip ise Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca; amme alacağının tamamından, müşterek ve müteselsil sorumluluk esasına göre yürütülecektir.
Anonim Şirketlerde Kanuni Temsilci,
Yasadaki istisnalar saklı kalmak kaydıyla, anonim şirketin idare ve temsilinin yönetim kurulu tarafından olacağı Türk Ticaret Kanununda hükme bağlanmıştır. Bu itibarla şirketin genel anlamdaki kanuni temsilcisi yönetim kuruludur. Anonim şirketlerin yönetim kurulu ise; esas sözleşmeyle atanmış veya genel kurul tarafından seçilmiş, bir veya daha fazla kişiden oluşur.
Ayrıca yönetim kurulu, esas sözleşmeye konulacak bir hükümle ve düzenlenecek iç yönergeye göre şirketin yönetimi tamamen veya kısmi olarak bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişiye devretmeye yetkili kılınabilir. Bu şekilde verilen yetki sonucu yönetimin devredilmesi durumunda kanuni temsilci, yönetim yetkisi devredilen yönetim kurulu üyesi, üyeleri veya üçüncü kişi olmaktadır. Bu kanuni temsilciler; şirketi idare ve temsil yetkisine sahip yönetim kurulu üyeleri, murahhas müdürler ve tasfiye memurlarıdır.
Önemle belirtmek gerekir ki; anonim şirketlerde kanuni temsilci olarak nitelendirilmesi mümkün olmayan ortaklar ise sadece ortaklık sıfatından dolayı kamu borçlarından sorumlu tutulamazlar.
Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu,
Yukarıda da belirttiğim gibi yargıya en çok taşınan konuların başında, vergi idaresi ile sermaye şirketlerinin kanuni temsilcileri arasında, vergi alacaklarının tahsili yönünden yapılan işlemler dava konusu yapılmaktadır.
Aslında gerek Türk Ticaret Kanununda ve gerekçe kamu alacaklarının tahsiline ilişkin usulleri düzenleyen Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda, kanuni temsilcilerin yasal sorumlulukları net bir şekilde çizilmiştir. Ancak vergi idaresinin bu konudaki uygulamaları zaman zaman ihtilafa neden olmakta ve bu da doğal olarak yargıya intikal etmektedir.
Benzer olaylarda zaman zaman mükellef lehine kararlar çıkabildiği gibi vergi idaresi lehine de kararlar çıkabilmektedir. Ancak Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu 18.05.2022 tarih ve E:2020/1580, K:2022/597 sayılı kararı ile bu konudaki ihtilaflara son noktayı koymuş oldu.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu Kararı,
Söz konusu kararda; kanuni temsilcinin, temsilcisi olduğu tüzel kişinin vergi borcundan sorumlu tutulabilmesi için öncelikle, tüzel kişi hakkında Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile belirlenen takip ve cebren tahsil yollarının tüketilmesi ve kamu alacağının tüzel kişinin mal varlığından tahsil olanağının bulunmadığının tespit edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Borçlu şirket nezdinde bu tespit yapıldıktan sonra kanuni temsilcilerinin sorumluluğuna gidilmek suretiyle kamu alacağının tahsil edilmeye çalışılması gerekmektedir. Bu işlemler tamamlandıktan sonra ancak kamu alacağından kanuni temsilcilerin hangi tutarda sorumlu tutulacağı ortaya konularak adlarına ödeme emri düzenlenmek suretiyle takip ve cebren tahsil işlemlerinin başlatılması gerekmektedir.
Davalı idare tarafından asıl amme borçlusu şirket hakkında usulüne uygun olarak mal varlığı araştırması yapılmadığı müddetçe, kamu alacağının şirketten tahsilinin olanaksızlığından söz edilmesine hukuken imkan bulunmamaktadır.
Dolayısıyla asıl amme borçlusu şirkete ait olduğu görülen mal varlığının vergi borcunu karşılayıp karşılamadığının belirlenmesi ve kamu alacağının şirketten tahsil edilebilmesi için tüm takip yollarının tüketilmesi gerekirken, değinilen tespit ve belirleme yapılmaksızın kamu alacağının tahsili amacıyla kanuni temsilci adına ödeme emri düzenlenmesinde hukuki isabet bulunmadığı kararına varmıştır.
Söz konusu karar Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu Kararı olması nedeniyle artık yargıdan aksi yönde bir karar çıkması mümkün değildir. Vergi İdaresinin de yasalarda belirtilen hususlara azami riayet etmesi gereksiz ihtilaflara yol açılmasına engel olacaktır.
Tüm okuyucularıma sağlıklı günler dilerim.
Erol ÇEMBER
Yeminli Mali Müşavir