Yılın ilk yarısındaki büyüme performansımızı gösteren milli gelir (GSYH) verileri hafta başında yayımlandı. 2022 yılı ikinci çeyrek büyümesi bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 7.6 gibi yüksek bir seviyede gerçekleşti. İlk altı ay büyümesi ise yüzde 7.5 olarak gerçekleşti. Makro ekonomik parametrelerin çoğunun bozuk olduğu bir dönemde moral veren bir gelişme gibi görünüyor. 

Öncelikle milli gelir büyümesinin doğru tespiti, enflasyon oranının doğru tespitinden geçiyor. Aksi halde enflasyondan arındırma amacıyla kullanılan GSYH zincirlenmiş hacim endeksi yanlış sonuçlar verir. Bu durumu not ettikten sonra, büyümeye yönelik tespitlerimi yapmak amacıyla bu yazıya başlıyorum. 

Anlaşılan, hükümet büyüme hedefini öncelemiş vaziyette ve seçime giden yolda kendisine en fazla oy katkısını büyümenin getireceğini düşünerek bu hedefine çok önem veriyor. Diğer makro hedefleri ise (cari açık, enflasyon, gelir dağılımı, bütçe açığı vb.) şimdilik göz ardı etmiş durumda. 

TÜKETİME DAYALI ENFLASYONİST BÜYÜME

Büyümeyi nasıl gerçekleştirdik diye harcama yöntemiyle baktığımızda şunları görüyoruz: Önceki çeyrekte olduğu gibi iç talebin yıllık büyümeye katkısı ilk sırada yer alıyor. İç talep içinde ise özel tüketimin katkısı belirgin şekilde artmış durumda. İkinci sırada ise son bir yıldır azalan bir trende girse de ihracat geliyor.

Yatırım ve kamu tüketim harcamalarının büyümeye katkısı çok zayıf görünüyor. Yani, yatırım ile büyümediğimiz bir dönem daha geçmiş oldu. Son iki dönemde stokların büyümeye katkısının negatif olduğunu görüyoruz. Büyümenin zorlandığı dönemde stokların yeniden pozitif katkı yapacak biçimde kullanılabileceğini, gelecek için olumlu bir tespit olarak söyleyebiliriz. İç talebin büyümeye katkısı ikinci çeyrekte 13.6 puan oldu. İthalat negatif (-1.1 puan) etkilerken ihracattaki artışın (+3.9 puan) desteği ile net dış talebin büyümeye katkısı 2.7 puan olarak gerçekleşti. 

Özet olarak hem iç hem de dış talebin büyümeye yüksek katkı sağladığını görüyoruz. Ancak son dört çeyrekteki eğilimler dikkate alındığında, tüketim artışının çok kuvvetli seyretmesi, öte yandan yatırım artışındaki hız kaybının sürmesi iç talep dinamikleri ve enflasyon açısından olumsuz bir görünüm sergiliyor. Bu büyüme dinamiğinin daha fazla enflasyon üretmesi kaçınılmaz görünüyor. 

TARIM ALARM VERİYOR YENİ YATIRIM YOK

Büyüme hedefini yatırımları artırarak gerçekleştireceğini açıklayan bir ekonomi yönetimi için bu amaca hiç uygun olmayan hatta bu politikaları desteklemeyen bir sonuç ortaya çıktı. İkinci çeyrekte yatırımlardaki daralma ve ithalattaki artış toplam büyümeyi aşağı çeken bir etki yaptı. Bu dönemde daralan sektörler önceki çeyrekte olduğu gibi tarım ve inşaat oldu. Her iki sektörde de daralma belirginleşti. İnşaat sektöründeki daralma ikinci çeyrekte -yüzde 10.9 olurken büyümeyi 0.68 puan aşağı çekti. Tarımdaki daralma ise -yüzde 2.9 ile büyümeye 0.12 puan negatif etki yaptı. Tarımdaki daralma Türkiye açısından başka problemlere de işaret ediyor. 

Üretim yöntemiyle hesaplanan milli geliri ikinci çeyrekte, finans sektörü yüzde 26.6, hizmet sektörü yüzde 18.1 ve sanayi sektörü yüzde 7.8 büyümeyle yukarı çekti. Burada sanayi sektörü dikkat çekiyor, ilk çeyrekte de yüzde 8.2 büyümüştü. Ancak bu veriyi, yatırımların artmadığı bir dönemde elde edilen bir büyüme olarak değerlendirmek doğru analiz yapmak açısından önemli olacaktır. Bu büyüme bile yeni yatırımlara yol açmamış. Hükümetin bu durumu bir kez daha değerlendirmesinde fayda var.

FAKİRLEŞTİREN BÜYÜME DEVAM EDİYOR

Milli gelir analizimizi yine çok önem verdiğimiz bir konuya yönelik tespitlerimiz ile tamamlayalım: Bizim düzenli olarak ele aldığımız ve literatürdeki “fakirleştiren büyüme” kavramı ile değerlendirdiğimiz süreç ilk altı ay verileri itibarıyla da devam ediyor. 

TÜİK’in açıkladığı son büyüme rakamları yalnızca son iki yılda çalışanların milli gelirden aldığı payın yüzde 38.8’den yüzde 25.4’e düştüğünü, sermaye sahiplerinin aldığı payın ise yüzde 42’den yüzde 54’e yükseldiğini gösteriyor. “Ekonomi büyüyor ama biz büyümüyoruz.” Gelir dağılımı giderek daha fazla bozuluyor. Sabit gelirlilerin, büyümeden yeterince pay alamadıkları ve giderek fakirleştikleri anlaşılıyor. Bu süreç, sosyal problemlerin de kapısını açıyor. Türkiye ilginç bir şekilde, sermayeden yana bir büyüme patikası içinde büyüme sürecini devam ettiriyor. 

Son olarak şu tespitimizle yazımızı tamamlayalım; öncü göstergeler, 2022 yılının ilk yarısındaki büyümenin üçüncü çeyrekte yavaşlayacağını gösteriyor.

Cumhuriyet | İrfan Hüseyin YILDIZ