Oysa Mehmet Şimşek 2023 Haziran ayında göreve geldiğinde aylık enflasyon yüzde 3.92 iken yıllık enflasyon ise yüzde 38.21’di. Bir yıl önce “Para ve maliye politikalarında rasyonel zemine dönüyoruz” diye başlatılan sürecin pek işe yaramadığı anlaşılıyor. Bunda enflasyonla mücadeledeki kararsızlığın ve piyasa aktörlerinin programa yeterince güvenmemelerinin önemli etkisi olduğunu düşünüyorum.

Şeffaflığın ve hesap verilebilirliğin olmadığı yerde güven oluşmuyor maalesef. Hâlâ TÜİK, enflasyon hesaplamasında baz aldığı mal ve hizmet sepetini açıklamıyor. İTO’ya göre mayısta yıllık enflasyon yüzde 82.20’ye çıktı, ENAG, mayıs ayında yıllık enflasyonu yüzde 120.66 olarak hesapladı. Türk-İş ise mayıs ayında gıda enflasyonunun aylık bazda yüzde 7.02 olduğunu, yıllık bazda ise yüzde 83.06’ya çıktığını açıkladı. Aralarında bu kadar fark olması normal değil, ölçemediğiniz bir şeyi yönetemezsiniz.

Anayasa Mahkemesi, altı yıl önce açılan davayı karara bağlayarak cumhurbaşkanının KHK ile Merkez Bankası başkanının görevden alma yetkisini iptal etti. Yasa uyarınca Merkez Bankası başkanının görevini ifa ederken bağımsız olması ve en az dört yıllığına atanması gerekiyor. Ancak bizde son dört yılda, cumhurbaşkanı tarafından dört başkan atandı. Temel görevi fiyat istikrarını sağlamak olan Merkez Bankası’nın itibarsızlaşması başlı başına bir güven sorunudur. 


EN KÖTÜ GERİDE KALDI MI?

Şimşek, şimdi “Enflasyonda en kötü geride kaldı ve dezenflasyon süreci başladı” diyor. Çünkü 2023 yılının temmuz ve ağustos aylarında yüzde 9’un üzerine çıkan aylık enflasyonlar yıllık hesaplamadan düştükçe baz etkisiyle yıllık enflasyon düşmüş görünecek. Peki mal ve hizmet fiyatları düşecek mi? Hayır. 

Enflasyon artış hızında düşme sağlanabilir mi? Elbette sağlanabilir. Bunun için Türkiye’nin koşullarına göre siyasi kararlılık, akılcı-bilimsel para, maliye ve üretim politikaları ile programın maliyetinin bölüşümünde toplumsal ikna, rıza ve adalet olmalıdır.

Mevcut duruma baktığımızda yüzde 50 olarak sabit tutulan politika faizi, gerçekleşen enflasyona göre negatif bölgede durmaya devam ediyor. Beklenen enflasyon konusunda piyasa aktörleri henüz ikna edilmiş bulunmuyor. Bu nedenle fiyatlama davranışlarındaki bozulma sürüyor. Kontrollü döviz kuru artışına rağmen ithal edilen emtia ve girdi fiyatlarındaki artış maliyet enflasyonunu yükseltiyor. Maliye politikasında öngörülen harcama kesintilerinin ise bu haliyle yetersiz olduğu görülüyor.

İÇ TALEP GÜCÜNÜ KORUYOR

Yılın ilk çeyreğine ilişkin milli gelir verileri; Türkiye ekonomisinin beklenilenin üzerinde yüzde 5.7 oranında büyüdüğünü gösteriyor. Son dört çeyrek milli gelir toplamının dolar karşılığı ise 1 trilyon 158 milyar dolar düzeyine çıkarak zirve yapmış durumda. Harcamalar yöntemiyle ilk çeyrekte hesaplanan GSYH büyümesinde; özel-kamu tüketim harcamaları ile yatırım harcamalarının büyümeyi yukarı çektiği anlaşılıyor. Üstelik küresel piyasalardaki toparlanma eğiliminin de dış talebi olumlu etkileyerek büyümemize katkı verdiği görülüyor. 

ASGARİ ÜCRETTE, MEMUR VE EMEKLİ MAAŞLARINDAKİ ENFLASYONİST ERİME TELAFİ EDİLMELİDİR

Türk-İş, mayıs ayı için açlık sınırını 18 bin 969 TL, yoksulluk sınırını ise 61 bin 788 TL olarak hesapladıklarını açıkladı. Daha yılın ilk beş ayında birikimli enflasyon yüzde 22.7’ye yükseldi. Son yapılan Merkez Bankası Piyasa Katılımcıları Anketi’ne göre altı aylık enflasyonun yüzde 25.46 olacağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla yılbaşında 17 bin 2 lira olarak açıklanan asgari ücret şimdiden yüzde 25’in üzerinde erimiş ve açlık sınırının altına inmiş durumda. Milli gelir rakamlarında güçlü bir artış olduğuna göre bundan çalışanlara da pay vermek gerekmiyor mu?  

Temmuz ayında asgari ücrette, memur ve emekli maaşlarındaki enflasyonist erimeyi telafi etmek, bunlara milli gelir artışından pay vermek sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Unutmayalım ki Türkiye’yi ödenen ücret ve maaşlar enflasyonist ortama sürüklemedi. Bunu için “nas” var diye gidilen faiz indirimleriyle ve dünyanın en yüksek enflasyon oranlarıyla kimlere servet aktarıldığına bakmak gerekiyor ya da KOİ projeleriyle ve kamu ihaleleriyle kimlerin zengin edildiğine bakmak gerekiyor. Hazine’nin ilk beş aydaki nakit açığı 572.8 milyar liraya ulaşmış bulunuyor, bunun 433.1 milyar liralık kısmı faiz ödemelerinden kaynaklanıyor. Son cümle, servetler ve kaynaklar hangi kesimlere akmışsa enflasyonun bedelini de onların ödemesi gerekmiyor mu?

Cumhuriyet | İrfan Hüseyin Yıldız