İhtiyari arabuluculukla ilgili 11.11.2024 tarihinde Olay Gazetesi köşe yazımda ayrıntılı değerlendirmeler yapmış ve işverenlerimizin işçi çıkarırken ihtiyari arabuluculuk yoluyla işten çıkarmalarda dikkat etmeleri gereken hususları ayrıntılı olarak açıklamıştım. Söz konusu yazımda hangi durumlarda arabuluculuk işlemlerinin geçersiz sayılabileceğini belirtilmiştim.

İhtiyari Arabuluculuk Genel Bilgi

Arabuluculuk, hukuk sistemi gelişmiş ülkelerde yaygın olarak kullanılan bir “alternatif uyuşmazlık çözümü” yöntemidir. Arabuluculuk; tarafların içinde bulundukları uyuşmazlığı tarafsız bir üçüncü kişi yardımı ile mahkemeye gitmeden ya da mahkeme yönlendirmesiyle çözmelerinde kullanabilecekleri bir yöntemdir.

Ülkemizde arabuluculuk uygulamasına ilişkin ilk yasal düzenleme 07.06.2012 tarihli resmi gazetede yayımlanan 6325 sayılı “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu” ile hayata geçmiştir. Kanunun amacı, 1. Maddede hukuk uyuşmazlıklarının arabuluculuk yoluyla çözümlenmesinde uygulanacak usul ve esasları düzenlemek olarak belirtilmiş ve ilgili kanunda gerekli açıklamalar yapılmıştır.

Daha sonra kira davaları başta olmak üzere birçok konuda arabuluculuk sistemi yaygınlaşmıştır. Yine uygulamada ihtiyari arabuluculuk sistemimize girmiştir.

İhtiyari arabuluculuk, dava açmak için arabuluculuğa başvurmanın zorunlu olmadığı haller dışında kalan, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri özel hukuk uyuşmazlıklarında başvurabildikleri bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir.

İşçi Çıkarmada Dikkat Edilmesi Gereken Önemli Hususlar

İşten çıkarılan çalışanların işe iade davasıyla geri dönüşlerinin sağlanmaması ve akabinde yüklü tazminatlar ile karşılaşılmaması için söz konusu ihtiyari arabuluculuk tutanaklarının doğru şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Nitekim son zamanlarda şekil şartlarına uyulmamış olması ve işçinin iradesinin fesada uğratılması nedenleriyle söz konusu arabuluculuk tutanakları mahkemelerce geçersiz sayılmakta ve işe iade kararları ile tazminat kararları çıkmaktadır. Özellikle tarafsızlık ilkesinin ihlali yönünde iddialarla karşı karşıya kalmamak adına sürekli aynı arabulucu ile işlem yapılmaması gerekmektedir.

Konuya İlişkin Yeni Önemli Bir Yargıtay Kararı

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2024/10147 E., 2024/13332 K. sayılı yeni kararı ile ihtiyari arabuluculuk ile ilgili önemli kıstaslar ortaya koymuştur.

Buna göre;

• Arabuluculuk faaliyetinin kanuna uygun olarak yürütülmediği sonucuna varıldığı takdirde arabuluculuk faaliyeti sonucunda gerçekleşen bir anlaşmadan söz edilemez. Bu hâlde anlaşma belgesinin iptaline karar verilmelidir.

• Arabuluculuk, hukuk uyuşmazlıklarının çözümünde uygulanacak bir çözüm yoludur. Bu nedenle öncelikle taraflar arasında bir hukuk uyuşmazlığının varlığı, arabuluculuğun ön koşuludur. Ortada somut bir uyuşmazlık bulunmadığı hâlde ihtiyari arabuluculuk yoluyla düzenlenen son tutanağın veya anlaşma belgesinin, 6325 sayılı Kanun’un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasında öngörülen bir belge anlamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Taraflar arasında uyuşmazlık çıktığından söz edilebilmesi için, taraflardan birinin diğer tarafa karşı alacak, tazminat ve işe iade gibi bir hak iddiasında bulunması, bunu ileri sürmesi; ancak karşı tarafın bu iddia ve talebi kabul etmemesi sonucunda kendi aralarında anlaşamamış olmaları gerekir.

• Arabulucunun görevi taraflar arasında mevcut bir uyuşmazlığın bulunmasına bağlı olup, ortada somut bir uyuşmazlık yoksa arabulucu, Etik Kuralları gereğince, arabuluculuk faaliyetini sürdürmemelidir.

• Arabuluculuk, iş sözleşmesinin sona erdirilmesi ve feshin sonuçlarına ilişkin muhasebe işlemlerinin yapılması için bir araç olarak kullanılamaz. Başka bir anlatımla; arabuluculuk sistemi, iş sözleşmesinin sona erdirilmesi veya iş sözleşmesinden doğan alacaklara ilişkin ödeme belgelerinin düzenlenmesi amacıyla kullanılacak bir yöntem değildir. Belirtmek gerekir ki ortada bir uyuşmazlık bulunmadığı hâlde, iş sözleşmesinden doğan borcun ifasına yönelik işlemlerin arabulucu önünde yapılması gerekmez.

• Arabulucu önünde yapılan anlaşmada, ibraya ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 nci maddesinin uygulanması mümkün değildir.

Kaynak: Olay | Fatih ACAR