İki hafta önce, “Neler oluyor bize (1)” başlıklı yazımızda bir nebze olsun bahsettiğimiz kuralların uygulandığı, halkın ve tüccarın, imalatçının kuralları mukaddes sayarak uyduğu yüzyıllarda Türk ve Müslüman devletleri ilerlemiş, yükselmiş ve dünyaya örnek olmuştur.

Ne zaman ki, yalan, hile, dolan ahlak ve ticarete girmiş ve koskoca Türk ve Müslüman imparatorlukları devletleri bit­miştir.

Görüldüğü üzere Osmanlı bitmiş, Cumhuriyet kurulmuş ama yüzyıllardır süren ticari ahlak, örf ve adetler bir şekilde Cumhuriyetin ilkeleri arasına da girmiştir.

Örnek olarak Türk Ticaret Kanunu’nun 2. maddesini vere­biliriz. TTK 2. madde ticari örf ve adetten bahsetmektedir. TTK 2. maddedeki hükümleri aşağıya alalım.

MADDE 2- (1) Ka­nunda aksine bir hüküm yoksa, ticari örf ve âdet olarak kabul edildiği be­lirlenmedikçe, teamül, mahkemenin yargısına esas olamaz. Ancak, irade açıklamalarının yo­rumunda teamüller de dikkate alınır.

(2) Bir bölgeye veya bir ticaret dalına özgü ticari örf ve âdetler genel olan­lara üstün tutulur. İlgililer aynı bölgede değillerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmedikçe, ifa yerindeki ticari örf ve âdet uygulanır.

(3) Ticari örf ve âdet, tacir sıfatını haiz bulunmayanlar hakkında ancak onlar tarafından bilindiği veya bilinmesi gerektiği takdirde uygulanır.

Kanunumuzdaki bu düzenlemeden sonra tekrar ticaret ahlakı ve uygulamalara gelelim.

Ticaret ahlakı denildiği vakit yalnızca ölçüde tartıda hak­kaniyete riayet etmek, malın ayıbını söyleyebilmek, kâr oranını belli bir seviyede tutmak şeklinde konu sınırlandırıl­mamalıdır. Örneğin günümüzde sıkça karşılaşılan ve belki de birçok müşterinin hoşuna gitmeyen esnaf veya tüccar davranışları vardır. Bunlardan biri de yüksek sesle bağırarak malını satmak isteyenlerdir. Hatta oldukça yüksek sesle ani bir şekilde bağırıldığı zaman insan kulağında hassasiyet oluşabilir. Tarihe bakıldığında bu türden davranışların ol­madığı görülür.

Ticari ahlak halen çok önemlidir ama hakikaten öyle mi?

Ticarette amaç para kazanmaktır. Sadece paraya odaklanmak ve daha çok kazan­mak için ne gere­kirse yapmak anlayışı ticari ahlak ile bağdaş­maz.

Hak edilen öl­çüde kazanmak, hakkına razı olmak, müşteriye hakkını vermek, onu aldatmamak ticari ahlakın gereklerin­dendir.

Kısa sürede büyük hedeflere ulaşmak, köşeyi dönmek, merdivenin basamaklarını bir anda çıkma isteği genç ku­şaklarda çok öne çıkan davranışlardır.

Oysa çalışmak, emek vermek, alın teri dökmek, zaman harcamak, verilen sözlerin, şeref sözü, hatırım için gibi söz­lerin anlamı kalmadığı görülmektedir.

Nerede dürüst satıcı?

Atatürk’ün şu söylemini özellikle hatırlatmak isterim.

“Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşama­nın yollarını aramayı alışkanlık haline getiren milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonra da istikballe­rini kaybetmeye mahkumdur.”

Güçlü olanın zayıfı ezdiği bir düzen ahlaki değildir. Böyle bir düzende baskı, zulüm vardır. Devletin görevi yasalar ile bunun önüne geçmektir.

Yasalar ahlak kurallarını dikkate almalı, ahlaklı olmayı özendirici, ahlaksızlığı ise cezalandırıcı özellikler taşımalıdır. Vergi kaçırmak ahlaki değildir. Kayıt dışı ekonomi bitirile­memiştir. Piyasada serbest çalışan ve iş hayatı boyunca devlete bir kuruş vergi ödemeyen kişiler vardır. Bu tipler cezalandırılmalı ve piyasadan yok edilmelidir.

Faturasız yaşam, sahte çekler, ponzi uygulamaları, birbi­rini kandırmalar, kısa zamanda zengin olabilmek için bor­sada hileli işlemler, Bitcoin’de hileli uygulamalar, karşılıksız çekler, bu yazımız konusu ticari örf ve adetlere uygun de­ğildir.

Son defa soruyorum.

Ne oluyor bizlere?

İki sayfalık bir çalışmada tarihteki ticari örf ve adetleri, bunlara uyanların gelişmesini, uymayanların kaybetmesini anlatmaya çalıştım.

Tekrar ediyorum.

Ticarette yalan dolan hile, faturasız satışlar, vergi kaçırma, kayıt dışı ekonomi, ticari örf ve adetlere uymamak so­nunda bütün ülkeye zarar verir. Lütfen açgözlülüğü bırakın.

Herkes hakkına razı olmazsa olan bütün devlete olur.

EkoHaber | Cevdet AKÇAKOCA