Her idari işlem gibi, vergi dairelerince tanzim edilerek mükelleflere tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı da haksız oldukları iddiası ile tebliğini izleyen 15 gün içinde iptal davası açılabilir.
Ancak bu davada ileri sürülebilecek iddialar, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesi ile sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın varlık sebebi, ödeme emirlerinin ancak, kamu alacaklarının artık tartışılamayacak derecede kesinleşmiş aşamada bulunduğu hallerde oluşturulabilecek bir idari işlem olduğu düşüncesine dayanmaktadır.
6183 sayılı Kanun’un anılan maddesine göre, ödeme emirleri aleyhine açılacak davalarda davacı ancak, aşağıdaki üç gerekçeden birine dayanılabilir.
i) Böyle bir borcun olmadığı iddiası: Kendisine ödeme emri tebliğ edilen borçlunun böyle bir borcunun olmadığını iddia edebilmesi için, borcun hukuken hiç doğmaması ya da borç doğduktan sonra tamamen ödenmesi veya sair bir nedenle ortadan kalkması gerekmektedir.
ii) Borcun kısmen ödendiği iddiası: Bu iddia; borçlunun, borcun varlığını kabul etmekle birlikte, borç tutarının ödeme emriyle talep edilen tutar kadar olmadığını ileri sürmesi durumunda gündeme gelmektedir.
iii) Borcun zamanaşımına uğradığı iddiası: Zamanaşımı kanunlarda belirlenmiş olan belli bir sürenin geçmesi nedeniyle bir hakkın elde edilmesi veya bir hakkın kaybedilmesidir. Bu iddiaya göre, amme alacaklarının 6183 sayılı Kanun’un 102’nci maddesine göre zamanaşımına uğramış olması gerekmektedir.
Kanuna göre ileri sürülebilecek bu iddia konularının içerikleri, uygulamada yargı tarafından haklı olarak genişletilerek doldurulmuş ve geliştirilmiştir. Örneklerini daha önce yazmıştım.
Ödeme emirlerine karşı açılacak davaların, Vergi/Ceza İhbarnamelerine karşı açılan davalardan bir önemli farkı da, yürütmeyi durdurmamasıdır. Bir başka anlatımla ödeme emrini tebliğ eden vergi dairesi, bu ödeme emri aleyhine dava açılmış olsa dahi, icra işlemlerine devam edebilir. Ödeme emrinin yürütülmesinin durdurulabilmesi, ancak dava açılan mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı alınabilmesi ile mümkün olabilmektedir.
Ancak bazen, kendilerine ödeme emri tebliğ olunanların, genellikle, ödeme emrinin ödeme yapılmış olmasına rağmen düzenlendiği veya önceden mahsup talebi bulunduğu veya ödeme emrinin çeşitli sebeplerle haksızlığına inandıkları durumlarda, düzeltilmesi veya iptal edilmesi için vergi dairelerine müracaat ettikleri görülmektedir.
Dolayısıyla bu noktada ödeme emrine karşı, hata ve düzeltme yoluna başvurulup başvurulamayacağı sorusu karşımıza çıkmaktadır.
Vergilendirme işlem ve usulü ile ilgili kanun olan 213 sayılı Vergi Usul Kanununda hata ve düzeltme müessesesinin yer almasına karşılık, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda bu konuda bir düzenleme yer almamıştır. O zaman sorumuzu, 213 sayılı Kanunda vergilendirme işlemleri ile ilgili olarak yer alan “hata ve düzeltme” müessesesinin 6183 sayılı Kanunla düzenlenen tahsilat işlemlerine de uygulanıp uygulanamayacağı şeklinde soralım.
Bu konuda köşemizin sınırlarını aşmamak için akademik tartışmalar girmeden, uygulamada asıl belirleyici olan yargı anlayışını aktaralım.
Yargı anlayışında, ödeme emrine karşı, “hata ve düzeltme müessesesi" kapsamında yapılacak idari müracaatın, dava açma süresini durdurmayacağı veya kesmeyeceği kabul edilmektedir. Dolayısıyla düzeltme talebinin reddine dair açılan davalar, süre aşımı sebebiyle reddedilmektedir. (Örneğin Danıştay 7. Dairesi E. 1980/1487 K.1982/671 T.2.4.1982; Danıştay VDDK. E.2012/519 K.2013/520 T.13.11.2013; Danıştay 4. Dairesi E. 2014/2322 K.2017/3257 T.4.4.2017). Danıştay’ın konuya ilişkin kararlarının topluca değerlendirilmesinde, bu şekildeki yargı anlayışının aşağıdaki gerekçelere dayandığı görülmektedir.
►213 sayılı Kanun’da düzenlenmiş hata ve düzeltme hükümlerinin 6183 sayılı Kanuna göre tesis edilen işlemleri kapsamadığı,
►6183 sayılı Kanun’da konuya ilişkin olarak 213 sayılı Kanuna ilişkin bir atfın da bulunmadığı,
►Ödeme emrinin vergi borcunun artık ödenmesi gereken safhaya gelmesinden sonra düzenlendiği,
►6183 sayılı Kanun’un 213 sayılı Kanun’a nazaran çok daha geniş bir kapsama sahip olduğu ve hemen hemen bütün kamu alacaklarının bu kanuna tabi olduğu, vergi alacaklarında hata ve düzeltme müessesesinin geçerliliğinin kabulü halinde diğer kamu alacakları ile vergi alacaklarının tahsil usulü konusunda bir ayrım ve eşitsizlik oluşacağı.
Yasal düzenlemeler karşısında bu haklı gerekçeleri eleştirmek pek mümkün değildir.
Kısaca, söylemek istediğimiz, ödeme emrine karşı kullanılabilecek başvuru yolunun sadece “dava yolu” olduğudur. Bu nedenle tebliğ edilen ödeme emrinin hukuka aykırı, haksız olduğu düşüncesinde olunulması halinde, idari başvuru yolu hiç düşünülmeksizin, doğrudan dava açılması gerekmektedir. Çünkü idareye başvurup da cevabı beklerken dava açma süresini kaçırabilirsiniz.
Dünya | Bumin ÖZDOĞRU