Ancak, hepsine potansi­yel vergi kaçırdığı şeklinde bakmak bambaşka bir boyut. Ne yazık ki, bu bakış açısını hem ver­gi yasalarında hem de idari düzenlemelerde yer yer görüyoruz. Denetimlerin sıklaştığı bu gün­lerde, buna vergi incelemesi sırasında elde edi­len delillerle ilgili bir örnek vermek isterim.

İdare eliyle yaratılan delil: inceleme tutanağı

İdari yargılamada resen araştırma ilkesi yargıca -medeni yargılamada olduğundan da­ha- geniş bir alan bıraksa da, yazılı delilin is­pat gücü (delil değeri) yargıç nezdinde her za­man daha yüksektir. İnceleme sırasında tutu­lan inceleme tutanağı ise, idare eliyle yaratılan yazılı bir delildir. Yasa (Vergi Usul Kanunu md. 141), “vergilendirme ile ilgili olayları ve hesap durumlarını inceleme tutanağı ile tes­pit ve tevsik” konusunda inceleme memuruna yetki vermektedir.

Tevsik, belgeyle doğrulayıp kanıtlamak demektir. İnceleme tutanakların­da, mükellef ya da temsilcisinin ya da diğer il­gili kişilerin, inceleme memurunun yönelttiği sorulara verdikleri cevaplar da yer alır. Ancak, inceleme tutanağını güçlü bir delil haline geti­ren özellik, tutanağın altında sadece inceleme memurunun değil, mükellefin de (/ilgilisinin) imzasının olmasıdır. Böylece, inceleme tutana­ğında yer alan hususları o da kabul etmiş, hat­ta ikrar etmiş olur. İkrar, kendi aleyhine olan bir olay ya da olgunun açıkça kabul edilmesi ve doğrulanmasıdır.

Zorlama yok, baskı var!

Bununla birlikte, mükellefin, inceleme tutanağını “serbest iradesiyle” imzaladığını kabul etmek oldukça güçtür. Çünkü yasa (Ver­gi Usul Kanunu), tutanağın imzalanmaması halinde, tutanakta bahsi geçen olaylar ve he­sap durumlarını ihtiva eden defter veya vesika­ların, nezdinde inceleme yapılandan rızasına bakılmaksızın alınmasını öngörmektedir. Bu defter ve vesikalar, inceleme sonucunda tarh edilen vergi kesilen cezalar kesinleşinceye ka­dar mükellefe geri verilmez. Defter ve belgeler elektronik ortamda tutuluyorsa, idare mükelle­fin söz konusu elektronik kayıtlarını mühürler. Yani, dijital veya fiziki bir blokaj koyar.

Bunun anlamı, mükellefin ilgili defter ve vesikalarını / elektronik kayıtlarını görebilmesi (fiziken yapı­lıyorsa, ilgili memur huzurunda), hatta dilerse örnek alabilmesi, ancak onları kullanamaması­dır. Böyle bir sonucun mükellef üzerinde yara­tacağı baskı ve yol açacağı iş yükü açıktır.Diğer yandan, her ne kadar yasada ilgililerin itiraz ve düşüncelerinin de tutanağa geçirileceği yazılıy­sa da, uygulamada mükellefin söz konusu tuta­nağı ihtirazi kayıt koyarak imzalamasında sı­kıntılar yaşanabilmektedir.

Dolayısıyla, Vergi İncelemelerinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hak­kında Yönetmelik’de (md. 16) yer alan “Vergi in­celemesi yapmaya yetkili olanlar, ilgilileri tuta­nakları imzalamaları için zorlayamazlar.” şek­lindeki düzenleme, naif bir bakış açısıyla, “yasal baskıya özgürlükçü yaklaşım” olarak değerlen­dirilebilir. Kaynak Alman Hukuku’nda mükelle­fe inceleme tutanağı imzalatma ya da onun im­zalamaması halinde ilgili defter ve vesikalarını rızası olmamasına rağmen alma gibi bir duru­mun olmadığını belirtmeye bilmem gerek var mı? Bir hukuk devletinde, baskı altında yaratı­lan delilin ispat gücü sizce nedir?

Alma/alıkoyma ile el koyma birbirinden farklıdır

Durum, vergi incelemesi sırasında vergi in­celeme memurunun vergi kaçakçılığı suçun­dan şüphelenmesi halinde daha ileri bir boyu­ta ulaşmaktadır. Çünkü orada “alma/alıkoyma” “el koyma” gibi uygulanmaktadır. Oysa, bun­lar hukuken birbirinden farklı tedbirlerdir. “El koyma”, suç şüphesinin olduğu hallerde, yargı kararıyla yapılabilir. Nitekim, Vergi Usul Ka­nunu (md.145, f.5, c.2), suç delili teşkil eden defter ve vesikaların mükellefe iadesini yasak­lamakta, yani onlar üzerindeki kontrolün ver­gi idaresinde kalmasını öngörmektedir.

Ancak, söz konusu defter ve vesikalara, sulh ceza yargı­cının verdiği bir arama kararı çerçevesinde “el konulduğunu” unutmamak gerekir. Yani, def­ter ve vesikaların geri verilmemesinin ön şartı, onların mahkemece verilmiş bir arama kararı çerçevesinde el konulan suç delilleri olmaları­dır. Bu durum, vergi incelemesi sırasında in­celeme tutanağını imzalamadığı için defter ve vesikaları alıp alıkoymadan farklıdır. Dolayı­sıyla, Vergi İncelemelerinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’deki (md.16, f.6), “Suç delili olan defter ve belgeler mükellefin rı­zasına bakılmaksızın alıkonulur.” düzenlemesi, Anayasa’ya olduğu kadar Vergi Usul Kanunu’na da aykırıdır.

Kaynak: Dünya | Avukat Prof. Dr. Funda BAŞARAN YAVAŞLAR