2023 yılı, vergi düzenlemelerinin Anayasaya aykırılığı iddiaları açısından yoğun geçiyor. Deprem nedeniyle ihdas edilen ek vergi ve ek motorlu taşıtlar vergisinin Anayasaya aykırı olup olmadığı bir süredir tartışılıyor.
Bu iki konu dışında da 2023 yılında vergi konularının Anayasa Mahkemesi gündemini yeterince meşgul ettiği görülüyor. Diğer yıllara göre bir yoğunluk olduğunu söylemek zannediyorum yanlış olmaz.
Bu makalede son bir yıllık sürede verilen altı AYM iptal kararını özetlemek ve birkaç cümleyle değerlendirmek istedim.
1. Dijital hizmet vergisi mükelleflerine erişimin engellemesi
07.12.2019 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 7194 sayılı Kanun’la, “dijital hizmet vergisi” adı altında yeni bir vergi ihdas edildi.
Kanun’un vergi güvenliğine ilişkin 7. Maddesinin ikinci fıkrası iptal davasına konu oldu. Söz konusu fıkrada, yapılan ihtara rağmen beyanname verme ve ödeme yükümlülüklerini süresinde yerine getirmeyen dijital hizmet sağlayıcılarının sunmuş oldukları hizmetlere erişimin, bu yükümlülükler yerine getirilinceye kadar engellenmesine Hazine ve Maliye Bakanlığınca karar verilmesi hükmü yer alıyor.
Anayasa Mahkemesi, 12.09.2023 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 18.05.2023 tarih ve E:2020/11 K:2023/98 sayılı kararıyla, kademeli bir vergi güvenlik önlemi getirilmesi mümkünken, doğrudan erişimin engellenmesine karar verilmesinin hükme bağlanmasının hizmet sağlayıcılarına aşırı külfet yüklediği, teşebbüs özgürlüğü ile kamu yararı arasında bulunması gereken makul dengeyi bozduğu, bu itibarla kuralla teşebbüs özgürlüğüne getirilen sınırlamanın orantısız olduğu ve ölçülülük ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaştı ve iptal davasına konu fıkrayı, Anayasanın 13. ve 48. maddelerine aykırı bularak iptal etti.
Anayasa Mahkemesi ayrıca, iptal hükümlerinin, kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar verdi.
2. İptal edilen ihaleye ilişkin sözleşmenin damga vergisi
İhale Kanunlarına tabi olan veya olmayan resmi daire ve kamu tüzel kişiliğini haiz kurumlarca yapılan ihalelerde öteden beri; ihale kararı, sözleşme ve ödeme makbuzları üzerinden damga vergisi ödeniyordu.
15.07.2016 tarih ve 6728 sayılı Kanun’la, Damga Vergisi Kanunu’na ekli (1) sayılı Tablonun “II. Kararlar ve Mazbatalar” başlıklı bölümünün (2) numaralı fıkrasına eklenen parantez içi hükümle, ihalenin iptali hâlinde; ihale kararının hükmünden yararlanılmayan kısmına isabet eden damga vergisinin ret ve iade edilmesi, sözleşmenin düzenlenmiş olması durumunda sözleşmeye ilişkin damga vergisinin ise ret ve iade edilmemesi öngörüldü.
Anayasa Mahkemesi, 28.02.2023 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 13.12.2022 tarih ve E:2022/125 K:2022/162 sayılı kararıyla, ihale kararının sonradan iptali ve sözleşmenin düzenlenmiş olması durumunda, sözleşmeye ilişkin damga vergisinin ret ve iade edilmeyeceğine ilişkin hükmü, kişilere aşırı külfet yüklediği ve kuralın orantılı olmadığı gerekçesiyle iptal etti.
3. Adli ve idari işlemler için alınan paralara ilişkin nemaların Hazineye gelir kaydedilmesi
Harçlar Kanunu’nun; “Paraların bankalara ve mal sandıklarına yatırılması” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında, mahkemeler, hakimler, C. Savcıları ve icra iflas daireleri tarafından, adli ve idari işlemlerle takip işlemlerinden dolayı herhangi bir sebeple alınmış olan paraların bankaya yatırılması halinde bu paralara ait faiz, ikramiye ve sair menfaatlerin Devlete ait olduğu hükmü yer almaktayken, bu hükmün Anayasaya aykırılığı ileri sürülerek iptali istendi.
Konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, 04.05.2023 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 05.04.2023 tarih ve E:2023/48 K:2023/72 sayılı kararıyla, depolanan paralara ilişkin nemanın Hazineye irat kaydedilmesinin karşılıksız yararlanma hükmünde olduğu, bunun herhangi bir haklı temelinin bulunmadığı, Devletin zorlayıcı nedenler olmaksızın özel bir kişinin malvarlığından karşılıksız yararlanmasının düşünülemeyeceği, dolayısıyla mahkemeler, hakimler, Cumhuriyet savcıları ve icra iflas dairelerine tevdi edilen ve özel hukuk kişilerine ait olan paraların nemasının Hazineye intikal ettirilmesinin anayasal açıdan meşru bir amacı olmadığından kuralın mülkiyet hakkını ihlal ettiği gerekçeleriyle itiraz konusu hükmü Anayasaya aykırı bularak iptal etti.
4. Teminat uygulaması
2013 yılında 6455 sayılı Kanun’la Vergi Usul Kanunu’na eklenen 153/A maddesiyle, münhasıran sahte belge düzenlemek amacıyla mükellefiyet tesis ettirdiği tespit edilip, mükellefiyeti terkin edilenlerin yeniden mükellefiyet tesis ettirmek istemeleri halinde uygulanacak prosedür düzenlendi. Yapılan düzenleme, bu durumda olanların yeniden mükellefiyet tesisinde; tüm vergi borçlarının ödenmiş olması ve belirlenen tutarda teminat verilmiş olmasını hükme bağlıyor.
Maddede yer alan, verilen süre içinde şartların yerine getirilmemesi halinde, istenilen teminat tutarının, verilen sürenin son günü vade tarihi olarak kabul edilmek suretiyle teminat alacağı olarak tahakkuk ettirilmesine, tahakkuk ettirilen teminat alacağının gecikme zammı uygulanarak 6183 sayılı Kanun uyarınca takip ve tahsilini öngören hükümler iptal davasına konu oldu.
Konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, 20.07.2023 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 23.03.2023 tarih ve E:2022/108 K:2023/55 sayılı kararıyla, teminatın ödenmemesi durumunda bunun teminat alacağı olarak aktifleştirilmesinin ve tahakkuk ettirilen teminat alacağının takip ve tahsil edilmesinin mükelleflere aşırı bir külfet yüklememesi için gerekli ve yeterli güvencelere yer verilmediği, bu çerçevede kurallara ulaşılmak istenen amaca ilişkin kamu yararı ile mülkiyet hakkına yönelik kişisel yarar arasında bulunması gereken makul dengenin gözetilmediği, bu itibarla mülkiyet hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirdiği gerekçeleriyle iptal davasına konu hükümleri iptal etti.
Anayasa Mahkemesi ayrıca, iptal hükümlerinin, kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar verdi.
5. Haksız çıkma zammı
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 58. maddesinde, kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği ya da zamanaşımına uğradığı iddiasıyla tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde dava açabileceği hükmü yer alıyor.
Maddede ayrıca, itirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki amme alacağının %10 zamla tahsil edileceğine ilişkin bir hüküm yer almaktayken, bu hükmün Anayasaya aykırılığı ileri sürülerek iptali istendi.
Konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, 02.08.2022 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 21.04.2022 tarih ve E:2021/119 K:2022/48 sayılı kararıyla, gereksiz yere dava açılmasını zorlaştırmak suretiyle kamu alacağının tahsilinin sürüncemede bırakılmasının önlenmesine yönelik kamusal yarar ile kamu borçlularına yüklenen külfet arasında orantısızlık bulunduğu, bu itibarla da kuralın mülkiyet hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirdiği gerekçesiyle, iptal davasına konu hükmü iptal etti.
6. 6183 sayılı Kanun uygulamasında bağışlama sayılan tasarruflar
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 27. Maddesinde, amme alacağını ödememiş bazı borçlulardan mal beyanında bulunmayanlarla, malı bulunmadığını bildiren veya beyan ettiği malları borcunu karşılamadığı anlaşılanların, ödeme süresinin başladığı tarihten geriye doğru iki yıl içinde veya ödeme süresinin başlamasından sonra yaptıkları bağışların ve ivazsız tasarrufların hükümsüz olduğu düzenlemesi yer alıyor.
Kanun’un, 28. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde ise üçüncü dereceye kadar kan hısımlarıyla, eşler ve ikinci dereceye kadar sıhri hısımlar arasında yapılan ivazlı tasarrufların 27. madde uygulamasında bağışlama sayılacağı hükmü yer almaktayken, bu hüküm iptal davasına konu oldu.
Anayasa Mahkemesi, kamu alacağının korunmasının, aksi ispat edilebilir bir karineyle de mümkün olduğu, bu yönde bir tercihin gerek mülkiyet hakkı gerekse hak arama özgürlüğü üzerinde daha hafif bir etki yaratacağı, bu itibarla kuralın kamu alacağının korunması şeklindeki meşru amaç bakımından gerekli olmadığı gerekçesiyle, söz konusu hükmü Anayasaya aykırı bularak iptal etti, karar 15.09.2023 tarihli Resmî Gazetede yayımlandı.
Anayasa Mahkemesi ayrıca, iptal hükmünün kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar verdi.
Kararlarla ilgili kişisel değerlendirmem
Yukarıda özetlediğim Anayasa Mahkemesi kararlarının tamamında, dava konusu düzenlemeyle amaçlanan kamusal yarar ile düzenlemenin mükelleflere yüklediği külfet arasında orantısızlık bulunduğu, yani düzenlemenin ölçülülük ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle dava konusu düzenlemenin iptal edildiği görülüyor.
Bana öyle geliyor ki, yürürlükte olan birçok düzenleme, ölçülülük ilkesine, iptal edilen düzenlemelerden daha fazla aykırı.
Ölçülülük ilkesine uygun olmayan bu düzenlemeler ne kadar istenen amaca hizmet ediyor, bu da tartışılır. Bence çok da fazla işe yaramıyor.
Bu tür düzenlemelere yaygın olarak mevzuatta yer vermek yerine, Anayasaya uygunluk konusunda daha titiz davranmak, mükellef hukukunu gözetmek ve iyi uygulamaya odaklanmak bana daha doğru geliyor.