İçinde kesinleşmiş borçların yeniden yapılandırılması, ihtilaflı borçlar, matrah ve vergi artırımı, işletme kayıtlarının düzeltilmesi (stok, kasa - ortaklar cari hesap düzeltmeleri vb.) ve diğer düzenlemelerin yer aldığı Yeni Torba Yasa Teklifi’nin bugün itibariyle TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmesi bekleniyor. Bu Teklifte yer alan ve yer almayan düzenlemelerle ilgili kamuoyunda ciddi tartışmalar bulunuyor. Ayrıca, bize ulaşan bilgilerden, Yeni Torba Yasa Teklifi’nde yer alan düzenlemelerin iş dünyası başta olmak üzere kamuoyunun beklentilerini tam olarak karşılamadığı anlaşılıyor.
Hemen belirtelim, yapılacak düzenlemelerden herkesin memnun olması beklenmemeli, bu son derece normal. Önemli olan, siyasi irade tarafından yasalaştırılmasına karar verilen düzenlemelerin en iyi ve faydalı olacak şekilde çıkarılması. Bu nedenle, kamuoyundan gelen yeni teklif ve önerilerin Plan ve Bütçe Komisyonu’nda veya Genel Kurul aşamasında gözönünde bulundurulması da önem arz ediyor.
Söz konusu Teklifte yer alan düzenlemelerde yapılması istenilen değişiklikler ile Teklife eklenmesi talep edilen yeni düzenlemelerle ilgili görüş ve önerilerden bazıları aşağıda yer alıyor.
2022 hesap dönemi matrah ve vergi artırımı düzenlemesine dahil edilmeli!
Vergi mükellefleri açısından kasko sigortası niteliğinde olan matrah ve vergi artırımı düzenlemesi de Torba Tasa Teklifinde yer alıyor. Ancak, beklenenin aksine 2022 yılı matrah ve vergi artırımı kapsamında değil, buna karşılık 2018, 2019, 2020 ve 2021 yılları için yıllık gelir ve kurumlar vergisi ile KDV ve gelir/kurum stopaj beyanları için matrah ve vergi artırımı yapılması öngörülüyor.
Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, 2022 yılı gelir ve kurumlar vergisi beyanlarının henüz verilmemiş olması nedeniyle, Teklifte 2022 yılı matrah ve vergi artırımı dışında bırakılmış bulunuyor. İş dünyası ise, en fazla zorluğun ve bilançolardaki bozulmaların 2022 yılında yaşandığını belirterek, 2022 yılının matrah ve vergi artırımı düzenlemesi kapsamına alınmasını istiyor.
Peki, bu yapılabilir mi? Evet, istenirse yapılabilir. Nasıl mı? Zaten kurumlar vergisi tahsilatının çok büyük bir bölümü bankalar, sigorta şirketleri ve halka açık şirketlerden yapılıyor ve bunlar da söz konusu düzenlemelerden yararlanmıyorlar. 2022 yılı KDV beyanları ve ilk 9 aylık geçici vergi beyanları ile vergi mükelleflerin 2022 yılı ciroları Maliye’nin elinde. Cirolardan hareketle yapılacak bir hesaplama ve getirilecek sınırlamalarla (yüzde 100 zarar reddi, iade ve mahsup reddi vb.), 2022 yılı da matrah ve vergi artırımı kapsamına alınabilir. İş dünyası, esnaf ve ilgili STK’ların bu yöndeki talepleri de dikkate alındığında, bu konuda Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ciddi tartışmalar yaşanması bekleniyor!
Matrah ve vergi artırımını ihlal edenlere “özel düzenleme” yapılmalı!
7326 sayılı Kanun kapsamında matrah ve vergi artırımında bulunup da, taksitleri süresinde ödememesi nedeniyle bu haklarını ihlal eden mükelleflerin, Teklifte yer alan yeni matrah ve vergi artırımı düzenlemesinden yararlanmaları mümkün bulunuyor. Ancak, 7326 sayılı Kanun kapsamında ödedikleri bu taksitleri, aynı yıllara (2018, 2019, 2020) ilişkin olarak yapacakları yeni matrah ve vergi artırımları nedeniyle tahakkuk eden vergilerden mahsup etmeleri mümkün bulunmuyor. Bu son derece yanlış ve eksik bir düzenleme.
Bize göre, geçmişte 7326 sayılı Kanun çerçevesinde yapılan ancak taksitlerin ödenememesi nedeniyle bu haklarını ihlal eden mükelleflerin, daha önce ödedikleri bu taksit tutarlarını, aynı yıllara (2018, 2019, 2020) ilişkin olarak yeni düzenlemeye göre yapacakları matrah ve vergi artırımları nedeniyle tahakkuk eden vergilerden mahsup edebilmelerine imkan sağlanmalı. Bu son derece hakkaniyetli bir uygulama olur. Hem de, aynı yıla ilişkin olarak yapılan matrah ve vergi artırımı için mükerrer bir vergide ödenmemiş olur. Dolayısıyla, bu durumda olan mükelleflere mahsup imkanı veren bir düzenleme mutlak suretle teklife eklenmeli. Benzer bir uygulama, kesinleşmiş borçların yapılandırılmasında uygulanıyor. Peki, mahsup sistemi matrah ve vergi artırımına neden uygulanmıyor. İnanın bunun cevabını biz de bilmiyoruz!
Başvuru ve ilk taksit ödeme süresi yeniden gözden geçirilmeli!
Kanun Teklifi’nde, yapılandırma ve diğer başvuruların 30 Nisan 2023, ilk taksit ödemelerinin ise 31 Mayıs 2023 tarihinde kadar yapılması öngörülüyor. Teklifte ayrıca Cumhurbaşkanımıza bu süreleri birer ay uzatma yetkisi veriliyor.
Mart ayında 2022 yılı yıllık gelir vergisi, Nisan ayında ise 2022 hesap dönemi yıllık kurumlar vergisi beyannameleri verilecek, KDV ve diğer beyannameleri saymıyorum. Ayrıca, 23 Mart – 21 Nisan arası ramazan ayı, 21 – 23 Nisan arası Ramazan Bayramı, 14 Mayıs ise genel seçimler. Yani, takvim oldukça yoğun ve sıkışık! Sizce Cumhuriyet tarihinin en büyük borç yapılandırması olan ve rekor katılım beklenilen bu düzenleme ile ilgili olarak yukarıda belirtilen yoğun ve zorlu sürece yapılandırma ve diğer başvuruların da dahil edilmesi doğru mu? Bu süreç hiç kimseye normal gelmiyor.
Bize göre, başvuru süresi 30 Haziran, ilk taksit ödeme süresi ise 31 Temmuz olarak belirlenmeli.
Vergi artırımı kapsamına ÖTV de dahil edilmeli!
Matrah ve vergi artırımı kurumlar vergisi, gelir vergisi, KDV ve stopaj yönünden yapılan vergi incelemelerini durdursa da, ÖTV yönünden yapılan incelemeleri durdurmuyor. Özellikle otomotiv, tütün, petrol ve diğer ÖTV’ye tabi malları üreten sektörlerde vergi incelemeleri artarak devam ediyor. Bu sektörler de, ÖTV için vergi artırımı istiyorlar.
SGK primleri için de vergi artırımı benzeri bir artırım imkanı getirilmeli!
Son yıllarda SGK ile işverenler arasında yaşanan ihtilaflar yargıda ciddi iş yükü oluşturmaya başladı. Giderek de artacağa benziyor. Bu durum ise, idare – işverenler arasındaki ilişkiyi olumsuz etkiliyor. Bunun kısa yoldan bir çözüme kavuşturulması gerekiyor.
Bize göre, SGK primlerinde de, vergideki matrah ve vergi artırımına benzer bir artırım düzenlemesi getirilerek, hem bu ihtilafların önüne geçilebilir hem de bütçeye ciddi miktarda kaynak sağlanmış olur.
Cari hesap düzeltmeleri kaynaklı bilanço olumsuzluğu giderilmeli!
Geçmiş yapılandırmalarda cari hesap düzeltmeleri nedeniyle 296 no.lu hesapta muhasebeleştirilmesi uygun görülen tutarların, bilanço rasyolarını olumsuz etkilememesi için, bu tutarların geçmiş yıl karlarından mahsup edilmesine ve bu işlemin de kar dağıtımı sayılmamasına ilişkin yeni bir düzenlemeye ihtiyaç var. Yapılacak bu yönde bir düzenleme, bağımsız denetime tabi şirketler başta olmak üzere kredi kullanan şirketleri oldukça rahatlatacak.
Vergiye uyumlu mükelleflere tanınan yüzde 5 indirim yüzde 15’e yükseltilmeli!
Ne zaman bir vergi yapılandırma düzenlemesi gündeme gelse, otomatik olarak vergiye uyumlu mükelleflere sağlanan özel bir uygulama olup olmadığı tartışması da başlıyor. Tabi bu haklı bir tartışma.
Vergi uygulamasında vergiye uyumlu mükelleflerle ilgili özel bir düzenleme var. Söz konusu düzenleme, Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121. Maddesinde yer alıyor. Bu düzenlemeye göre; ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle gelir vergisi mükellefi olanlar ile kurumlar vergisi mükelleflerinden gerekli şartları taşıyanlar, yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin yüzde 5'ini, ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergilerinden indirebiliyorlar. Yüzde 5 diye küçümsemeyin, bu şekilde hesaplanan tutar, hesaplanan vergi tutarının büyüklüğüne göre ciddi miktarlara ulaşabiliyor. Bu nedenle, ilgili düzenlemede buna bir üst sınır bile konulmuş bulunuyor! 1 Ocak 2023 tarihinden itibaren verilecek yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinde bu tutar en fazla 4 milyon 400 bin TL olabiliyor.
Peki, bu düzenlemeye göre, vergiye uyumlu kaç mükellef var? Sıkı durun, 3 milyon gelir ve kurumlar vergisi mükellefinin yüzde 2’si, yani 65 bin gelir ve kurumlar vergisi mükellefi vergiye uyumlu mükellef statüsünde bulunuyor.
Kamuoyu, vergi yapılandırması ve matrah/vergi artırım düzenlemeleri gündeme geldiğinde, bu yüzde 5 indirim oranının en az yüzde 15’e yükseltilmesini istiyor. Ne diyelim, haklı ve yerinde bir talep! Bize göre de, hazır Torba Yasa Teklifi görüşülürken, vergiye uyumlu mükelleflere sağlanan bu yüzde 5 oranı, bir jest niteliğinde yüzde 15’e artırılabilir.
Şirketlerdeki fiktif sermaye sorunu çözümlenmeli!
Geçmişte çeşitli nedenlerle şirketler arasında ortaya çıkmış karşılıklı iştirak yapıları, şirketlerin bilançolarında “fiktif sermaye” durumu yarattı. Aslında bir borç verme işlemi olmasına karşılık, bu işlemler iştirak etme nedeniyle kayıtlarda iştirak olarak izlendi ve izlenmeye de devam ediyor. Ancak, bu tutarlar finansal tabloların şeffaflığını ve anlaşılabilirliğini olumsuz etkiliyor. Bu durumda olan grup şirketleri, bilançolarını, fiktif sermayeleri yok ederek, gerçek ortaklık ve sermaye yapılarını gösterir hale getirmek istiyorlar. Bunun en kestirme yolu ise, geçici bir düzenleme yapılarak, bir defaya mahsus gerektiğinde düşük oranda (örneğin, yüzde 1) bir vergi alınarak bu sorunun çözülmesi olabilir.
2 bin TL’lik borç silme emlak vergisi için de uygulanmalı!
Yeni Torba Yasa Teklifi’nde yer alan bir düzenlemeyle, vergi dairelerine olan ve vadesi 31 Aralık 2022 tarihinden (bu tarih dahil) önce olduğu halde 1 Ocak 2023 tarihi itibariyle ödenmemiş olan ve tüm vergi daireleri itibariyle borç aslı ve cezası, gecikme zammı, gecikme faizi, idari para cezası toplamı 2 bin TL ve altında olan borçların silinmesi öngörülüyor. Bu düzenleme yasalaştığı takdirde, kişi bazında ülke genelinde vergi dairelerine olan ve toplam tutarı 2 bin TL’yi geçmeyen borçlar silinecek. Yalnız burada, borçlu adına tahakkuk etmiş borçlar esas alınacak, borçlunun müteselsil sorumluluk veya ikincil sorumluluk kapsamında ödemesi gereken tutarlar dikkate alınmayacak, bunlar kapsam dışında.
Peki, bu borç silme konusu neden vergi dairelerine olan borçlarla sınırlı? Neden emlak vergisi bu borçlar arasında yer almıyor? Maalesef Teklifte yer alan düzenleme bu şekilde. Teklifin detaylarının açıklandığı tarihten itibaren kamuoyundan bu borç silme düzenlemesi kapsamına emlak vergisinin de alınması hususunda yoğun bir talep var. Bizden iletmesi!
İmar barışı beklentisi arttı!
Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapılar maalesef ülkemizin bir gerçeği! Bu yapıların sayısı sadece büyükşehirlerimiz bile dikkate alındığında, tahmin edilenin çok çok üzerinde. Bunlarla ilgili ciddi tedbirlerin alınması da kaçınılmaz. Peki, bu yapılarla ilgili ne yapılması lazım? Ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapıların tamamı yıkılabilir mi? Kesinlikle hayır, bunların tamamı milli servetimiz, insanlarımızın yıllarca her şeyden kısarak yaptıkları tasarrufları. Bu yapılar, elektriği, suyu, doğalgazı yani her şeyi bağlanmış, şu an kullanılır durumda ve kullanılıyor.
İmara aykırı, ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapılarla ilgili olarak vatandaşların devletle ihtilaflı durumunun ortadan kaldırılması, bu yapıların kayıt altına alınarak bunlara yasallık kazandırılması, yani yeniden imar barışı'nın sağlanması şart!
Kaldı ki, sayıları milyonları bulan vatandaşlar uzunca bir süredir Sayın Cumhurbaşkanımız ile Çevre ve Şehircilik Bakanımızdan imar barışı ile ilgili yeni bir düzenleme yapılmasını talep ediyor.
Ekonomim.com | Abdullah TOLU