Tapu­da beyan edilen bedellerin gerçek satış fiyat­larını yansıtmaması ve kamunun yön verebi­leceği kapsamlı bir taşınmaz değer haritası­nın eksikliği. Bu sorunlar sadece mali açıdan değil; piyasa güvenliği, planlama ve yatırım ortamı açısından da ciddi sonuçlar doğuruyor.

Geçtiğimiz günlerde bu iki başlıkta dikkat çekici gelişmeler yaşandı. Bir yandan Gelir İdaresi Başkanlığı üzerinden yürütülen ana­lizlerle tapuda düşük bedel beyan eden alıcı ve satıcılara tebligatlar göndermeye başladı. Di­ğer yandan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişik­liği Bakanlığı, tüm Türkiye’yi kapsayacak di­jital değer haritası sisteminin uygulamasını resmen başlattı. Bu iki adım, konut piyasasın­da daha şeffaf ve veri temelli bir dönemin baş­ladığını gösteriyor.

Beyan esaslı sistem: Görünenin ötesindeki kayıplar

Mevcut mevzuata göre, konut alım-satım işlemleri tapuda tarafların beyan ettiği değer üzerinden yürütülüyor. Ancak bu sistem özel­likle ikincil satışlarda, tarafların gerçek piyasa fiyatının çok altında beyan vermesine neden olabiliyor. Böylece hem tapu harcı hem de de­ğer artış kazancı vergisi ciddi ölçüde azalıyor. Kamunun vergi kaybı bu işin sadece bir boyu­tu. Daha derin boyutta ise; finansal sistemin teminat mekanizmalarının zayıflaması, ban­kacılık sektörünün risk ölçümündeki sapma­lar ve konut piyasasına dair makroekonomik göstergelerde oluşan güven kaybı bulunuyor.

81 ilde değer haritası dönemi

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Ba­kanlığı’nın başlattığı uygulama kapsamında, 81 ilde mahalle bazlı konut değer haritaları oluşturuluyor. Bu haritalar sayesinde ortala­ma satış ve kira bedelleri, lokasyona göre fiyat eğilimleri, hatta değer artış oranları kamuoyu­na açık şekilde izlenebilir hale gelecek. Şehir planlamasından vergi politikalarına kadar pek çok alanda bu veriler referans alınabilecek.

Bu adım, piyasanın sadece denetimle değil, kamusal bilgiyle de düzenlenebileceğini gös­teriyor. Konut fiyatlarına dair kararların ilan­lar veya söylentilerle değil, kurumsal veriyle alınması açısından bu haritalar kritik bir alt­yapı sunuyor. Peki bu sürecin hız kazanması­nın nedeni ne?

Birinci neden, sıkılaşan bütçe disiplinin­de yeni gelir alanları yaratma arayışı. İkincisi, gayrimenkul piyasasındaki şeffaflık eksikliği­nin hem yatırımcı güvenini hem de kamu de­netimini zayıflatması. Üçüncüsü ise, dijital­leşmenin sunduğu teknik olanaklar sayesin­de çapraz veri analizlerinin daha etkin şekilde yapılabiliyor olması.

Çözümün adı: Zorunlu değerleme + merkezi haritalama

Sorunun kalıcı çözümü için üç temel adı­mın eşgüdümle yürütülmesi gerekiyor:

1- Her tapu işleminde zorunlu değerleme ra­poru: SPK lisanslı uzmanlarca hazırlanan gayrimenkul değerleme raporları her satışta standart hale gelmeli.

2- Ulusal veri tabanı: Tapu, ilan, kredi ve de­ğerleme verileri ortak bir dijital platform­da birleştirilmeli. Bu sayede piyasa daha kolay izlenebilir hale gelecektir.

3- Kamusal erişime açık değer haritaları: Ba­kanlık tarafından başlatılan bu uygulama hızla yaygınlaştırılmalı, haritalar güncel tu­tulmalı ve yatırımcıdan yerel yönetimlere ka­dar herkesin erişimine açılmalı.

Piyasada güven, değerin görünür hale gelmesiyle sağlanır

Gayrimenkul piyasasında güvenin tesisi, yalnızca hukuki denetimlerle değil; açık veri, kurumsal değerleme ve şeffaf bilgi paylaşımıy­la mümkün olabilir. Tapuda beyan edilen değer ile gerçek satış fiyatı arasındaki makas daral­madıkça, piyasada şeffaflık da, mali disiplin de, yatırımcı güveni de sınırlı kalacaktır.

Bugün atılan adımlar bu anlamda çok kıy­metli. Önemli olan, bu adımların kurumsal bir çerçevede, tüm paydaşları kapsayan şekilde ve veri temelli bir mimariyle tamamlanmasıdır.

Konut, sadece barınma değil; aynı zamanda ekonomik yönü güçlü bir yatırım aracıdır. Bu nedenle değerinin doğru ölçülmesi, yalnızca bir vergi meselesi değil; kamusal fayda, sosyal denge ve ekonomik istikrar meselesidir. Ve çö­züm, kurallı şeffaflıkla başlar…

Kaynak: Dünya | Prof. Dr. Ali HEPŞEN