Türkiye ekonomisi 2023 yılını, önemli makro parametrelerinde büyük oranlı bozulmalar yaşayarak tamamlıyor. Başta enflasyon olmak üzere, yoksullaşma, cari denge, bütçe açığı, borçlanma gereği, döviz kurları, faizler ve yatırım konularında bu bozulmaları gözledik. Büyüme ve istihdamda görülen nispeten olumlu gelişmelerin ise verimli, kaliteli ve sürdürülebilir olmadığı anlaşılıyor. Yılın son çeyreğinde açıklanan orta vadeli plan (OVP) hedefleri önümüzde durmakla beraber, dünya ekonomisinde beklenen gelişmelerle birlikte durumu değerlendirmek daha doğru görünüyor. 

KÜRESEL EKONOMİ

OECD’nin Ekonomik Görünüm Raporu’na göre küresel ekonomik büyüme, ağırlıklı olarak Asya ekonomilerine bağımlı olacak. Enflasyon ve düşük büyüme öngörüleri küresel ekonomi için zorluklar yaratmaya devam ederken küresel ekonomik büyümenin 2023’te yüzde 2.9 olacağı, 2024’te ise yüzde 2.7’ye gerileyeceği tahmin ediliyor. IMF’de aynı gerekçelerle küresel ekonomik büyümenin 2023’te yüzde 3 olacağını, 2024’te ise yüzde 2.9 olacağını öngörüyor. 

Her iki kurum da Asya ekonomilerinin performansını önemsiyorlar. Ancak 2024 yılında Çin ekonomisine kıyasla gelişmiş ülke ekonomilerinin (özellikle ABD’nin) göreli olarak daha iyi bir performans göstermesini bekliyorlar. 

Dünya genelinde, enflasyonun düşme eğilimine rağmen bir süre daha yüksek kalması, faiz artışlarının durması, büyümenin zayıf seyretmesi beklenirken en büyük tehlike olarak kamu borçlanmalarındaki artış gösteriliyor.

TÜRKİYE EKONOMİSİ

OECD, Türkiye ekonomisinin yılın ilk yarısındaki güçlü performansının ardından, bu yılki büyümenin yüzde 4.5 olacağını öngörüyor. Türkiye ekonomisinin 2024’te 2.9 büyümesini beklerken 2025’te büyümenin yüzde 3.2’ye yükseleceğini tahmin ediyor.

Türkiye ekonomisinin 2023 büyümesini yukarı yönlü olarak revize eden kurum bunun sebebini iç talep artışı olarak yorumlamışken sıkılaşan para politikası ve enflasyonun hanehalkı tüketimini zayıflatacağı, bununla birlikte Türkiye’nin ihracatının daha güçlü bir küresel büyümeyi yansıtacak şekilde 2025’te ivme kazanacağını öngörüyor.

OECD’ye göre Türkiye’de enflasyonun yüksek seyretmesi hanehalkının satın alma gücünü düşürerek iç talebi baskılayacak, var olan belirsizlik ortamı yatırımları engelleyecek, küresel ekonomideki daralma da dış talepte ve ihracatta daralma yaratacağından 2024’te düşük büyüme gerçekleşecektir. 

OECD raporunda Türkiye için kullanılan önemli bir ifade ise şöyle: “Ekonominin dış finansman ihtiyacı ve düşük rezerv tamponları, ekonomiyi şoklara karşı oldukça savunmasız bırakıyor.” 

OVP HEDEFLERİ TUTMUYOR

OVP öngörüleri, özellikle enflasyon, kur, faiz değerleri tahmin yapanlar tarafından, şimdiden revizyona tabii tutuldu. 

2023 yılı sonunda TÜİK’ten yüzde 65’in üzerinde bir enflasyon (TÜFE) oranı beklenirken, bunun 2024’te de yüzde 50’nin altına düşmesi zor görünüyor. 2023’te yüzde 4.2 üzerinde gerçekleşmesi beklenen büyüme oranının, 2024 yılında ise yüzde 3 civarına gerileyeceğini tahmin ediyoruz. Dış ticaret açığı büyümeye devam ediyor. Son üç ayda ihracat artışı ithalat artışından fazla olsa da bu durum yıllık açığın önceki yılın üzerinde olmasını engellemiyor.

Faizler, 2024 yılında yüzde 50’nin üzerinde seyredecek gibi görünüyor çünkü Şimşek’in bütçe açığındaki artışı kontrol etme gücü bulunmuyor. Kullanacağı tek silah faiz silahı, onun da piyasalarda durgunluğa, iflaslara ve işsizliğe yol açması beklenen bir durum olacaktır.

Seçime kadar döviz kurlarının baskılanacağı anlaşılıyor. Seçim sonrası ise yabancı sermaye girişine bağlı görünüyor. Genellikle iç talepteki artışla büyümeyi gerçekleştiren iktidar, bu kez ihracatı destekleyici politikalar uygulayabilir. 

2024 yılında küresel ekonominin daralması beklenirken Türkiye’yi daha fazla zorluğun beklediğini söyleyebiliriz. Kritik soru bu zorluklar kimin üzerine yıkılacaktır?