PMI, satın alma yöneticilerinin, satın alma eğilimlerini gösterdiğinden, ekonomik gidişat ve beklentilerle ilgili önemli ipuçları veriyor. Endeksi oluşturan anket verileri, bir önceki ayın anket sonuçlarıyla karşılaştırılarak 0 ila 100 arasında puanlanıyor. 50’nin üzerindeki sonuçlar gelişen bir ekonomiye işaret ederken 50’nin altındaki sonuçlar ise gerileyen bir ekonomiye işaret ediyor.
İSO’nun yayımladığı Türkiye nisan ayı imalat PMI, mart ayına göre artmayarak 47.3 seviyesinde kalırken MÜSİAD tarafından yayımlanan nisan ayı mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış SAMEKS (Satınalma Müdürleri Endeksi) Bileşik Endeksi, bir önceki aya göre 5.5 puan azalarak 46.0 seviyesine geriledi. Nisan ayında Hizmet Sektörü SAMEKS Endeksi bir önceki aya göre 4.4 puan azalarak 48.0 seviyesinde gerilerken Sanayi Sektörü SAMEKS Endeksi ise bir önceki aya göre 5.5 puan azalarak 44.4 seviyesine gerilemiş oldu.
MÜSİAD yaptığı açıklamada, hizmet sektöründe girdi alımlarının hızlı bir şekilde ivme kaybettiği ve iş hacmindeki durgunluğun bu dönemde de devam ettiği belirtildi. Sanayi sektöründe ise yeni siparişlerde geçtiğimiz ay başlayan azalışın nisan ayında da devam ettiği ve üretimde azalışa neden olduğu ifade edildi. Bu durumda, 46.0 puanla referans değerin altına gerileyen mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış SAMEKS Bileşik Endeksi, Türkiye’de ekonomik faaliyetlerdeki daralmayı net olarak göstermiş oluyor.
KONKORDATO VE İFLASLAR BÜYÜYOR
Reel sektör, yüzde 60’ın üzerine çıkan ticari kredi faizleri, artan maliyetler ve daralan ticaret nedeniyle büyük zorluklarla karşı karşıya bulunuyor. Türkiye’nin bir sanayileşme stratejisi olmadığı için faktör verimliliği ve yüksek katma değerli üretim de mümkün olmuyor, neticede her geçen gün konkordato ilanları ve iflaslar artıyor.
2025 yılının ilk dört ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre konkordato başvurularında geçici mühlet alan şirket sayısı yüzde 145 artışla 782’ye çıktı, kesin mühlet alan şirket sayısı yüzde 287 artışla 526’ya ulaştı, konkordato talebi reddedilen şirket sayısı yüzde 95 artışla 333 oldu, iflas kararı verilen şirket sayısı yüzde 51.4 artışla 53’e yükseldi. (Konkordatotakip.com, Basın İlan Kurumu verileri)
Daha önce Anadolu Kaplanları olarak ekonomide ağırlıkları olan birçok ilde artık kiralık ya da satılık fabrika ilanları görülüyor. Öte yandan, 2025 yılının ilk üç ayında önceki yılın aynı dönemine göre, bankalara ibraz edilen çeklerin tutarı yüzde 29 artarak 2 trilyon TL’yi aştığı, karşılıksız çek oranının da yükselişte olduğu dikkat çekiyor.
Hazine’nin ilk dört aylık nakit bütçe gerçekleşmelerine göre; 3.5 trilyon liralık gelir tahsilatına karşılık, 4.5 trilyon lira gider var, 1 trilyon liralık bütçe açığının 684.5 milyar lirası ise faiz ödemelerinden kaynaklanıyor.
BELİRSİZLİK VE GÜVENSİZLİK ARTIYOR
Bir AKP milletvekilinin, “Halkın döviz alması yasaklansın, yalnızca ithalat ve ihracat yapanlar döviz alabilsin” dediği, “nas politikası” benzeri zihni sinir projeler duyuyoruz. Her gün heybeden turplar çıkıyor, sonu nereye varacak bilmiyoruz. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu, “Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci dondurulsun” kararı aldı. Neden acaba? Yine de ana muhalefet partisi normalleşmeye çağrılıyor. Ekonomide belirsizliğin ve güvensizliğin tavan yaptığı bir ortamda, üreticilerin ve tüketicilerin beklentileri de kaçınılmaz olarak bozuluyor.
İki yıllık enflasyonla mücadele programında geldiğimiz nokta; ekonomi daralıyor, enflasyon iki yıl önceki seviyesinde duruyor, toplumun yüzde 80’i açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor, faizler aldı başını gitti, rant ve servet sahipleri daha da zenginleşti, servet ve gelir dağılımındaki adaletsizlik büyüyor, tüketim malı ithalatı ve dış ticaret açığı artmaya başladı. Kurları tutup, faizleri artırdık ama ihracatçılar ve reel sektör zor durumda. 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu operasyonundan sonra, Merkez Bankası’nın 55 milyar doların üzerindeki rezervi satıldı, satışlar devam ediyor. Politika faizi üst bandı yüzde 49’a çıktı. Ülke bütçesi ve ekonomi faiz kıskacına teslim edildi. Politik şokların sadece ekonomik maliyeti olmuyor. Kurumlar, eğitim, bürokraside liyakat, hukuk ve demokrasi hiç bu kadar kötürüm olmamıştı.