İşletmeyi yönetenler de, kredi verenler de ‘mali tahlil’ sonuçlarını görmek ister teşhisten önce. İşletmelerin nakit (veya nakde dönebilecek) değerleri, nakit akışı kritik öneme sahiptir çünkü işletmelerin sağlığı için... İnsanda ‘kan akışı’ nasıl hayati önemde ise işletmelerde de ‘nakit akışı’ hayati öneme sahip. Kan akışındaki problemler insan sağlığını aksatır, nakit akışındaki problemler işletmeyi-faaliyetlerini aksatır.


KÂR YANILGISI

Nakit akış problemlerinin teşhisinde yerleşik bazı yanılgılar da erken teşhisi zorlaştırıyor bu arada. En önemli yanılgı da; ‘kârlı işletmeler borç ödeme zorluğuna düşmez’ yanılgısı. Evet; işletmeler kârlı olmasına rağmen nakit sıkışıklığından ciddi problemler yaşayabiliyor, hatta iflasa gidebiliyor. Bazı işletmelerin bilançosunda, gelir tablosunda ciddi miktarda kâr görünmesine rağmen kasası tam takır olabiliyor. Kârlı işletmelerin, vadesi geçmiş yüklü borçları olabiliyor. Tedarikçilerine, bankalara, Maliye’ye-SGK’ya veya çalışanlarına borçlu olabiliyor işletmeler...

Peki; nasıl oluyor da, kârlı bir işletme borçlarını ödeyemez duruma düşebiliyor? Kârlı işletmelerden ilk başta kimse borçlarını aksatmasını beklemez. İşletme kayıtlarında kar oluşması için para tahsilatına gerek yoktur çünkü. Müşteriye satış faturası kesilirken ürün bedelinin içinde kar da olduğundan, kayıtlara da bu kâr yansır sonuçta. Ama kârlı satış faturası kesmek, fiilen kasaya nakit girişini sağlamaz. Müşteriye kesilen fatura karşılığı alacağın, işletmeye fiilen-nakden girmesi beklenmeksizin, bilançoda/gelir tablosunda kar oluşur. Kayıtlarda karlı satış görünür ama bu kâr nakden şirkete girmemiştir, bilançoda (müşteriden) alacakların içinde gizlenmiştir. Müşteriden alacak; işletmenin kasasına-bankasına nakden girmedikçe, kârlı satış faturası kesmiş olmak tek başına çok bir anlam da ifade etmez aslında...


VADE DENGESİ

İşletmelerin nakit girişini (tahsilatı) sağladıkları müşteri cephesinin yanında bir de tedarikçi cephesi vardır, nakit çıkışı-ödeme gerektiren cephe... Tedarikçilere yapılacak ödemelerin vadesi, müşterilerden yapılacak tahsilatların vadesine göre daha erkense, bu da nakit akışını olumsuz etkiler. Eğer müşteriden alacaklar, kayıtlarda görünen sürelerde (vadesinde) tahsil edilemezse (şüpheli hale gelirse) durum daha da kötüleşir...

Ayrıca; stok devir hızı, ortakların koyduğu sermayenin yetersizliği, yönetim-pazarlama-finansman giderlerinin nispeten büyüklüğü de ilaveten nakit akışını zorlayabilir. Ancak her durumda ilk kontrolü gereken nokta, müşteri tahsilatları ile tedarikçi ödemeleri arasındaki vade dengesi... Dolayısıyla işletmelerin yalnız kar odaklı olarak faaliyetlerini yürütüp, nakit akışını ihmal etmemeleri gerekiyor. Nakit akışı; (müşterilere kesilen faturalarda yer alan) alacakların vadesinin (tedarikçilerin kestiği faturalarda yer alan) borçların vadesinden daha erken olacak şekilde yönetildiğinde sağlıklı olacaktır. Son olarak bazı borç kalemlerinin (KDV ve muhtasar beyannamede yer alan vergilerin, sigorta primlerinin, maaş ödemelerinin, elektrik, su vb ödemelerin) her ay tekrarlanan nakit çıkışına neden olduğu da, nakit havuzuna etki eden diğer işlemlerden bağımsız olarak ayrıca dikkate alınması gerekir.


DEVİR KDV OLUMSUZ ETKİLER

KDV, hem ‘tahsilat’ hem ‘ödeme’ işlemlerine neden olduğundan nakit akışına direkt etki eder işletmelerde. Müşteriye kesilen satış faturalarında KDV’de yer alır, müşteriden tahsilat yapılırken KDV’de içinde ‘tahsil’ edilir. Tedarikçiden alınan faturalarda da KDV olur ve tedarikçiye ‘ödeme’ yapılırken içinde KDV’de vardır. Ay boyunca kesilen satış faturalarının ve tedarikçilerden alınan mal/hizmet faturalarının toplamının karşılaştırılmasıyla ay sonunda beyanname düzenlenirken ya KDV ödemesi çıkar veya (tedarikçilere ödenen KDV, müşterilerden tahsil edilenden fazla ise) devir KDV oluşur. KDV ödemesi çıkarsa tereddüt yok, müşteriden emanet alınan KDV devlete ödenir, nakit akış da olumsuz etkilenmez.

Peki ya Devir KDV oluşursa? İşte o zaman nakit akış olumsuz etkilenir. Tedarikçilere ödenen KDV’nin (müşterilerden tahsil edilen KDV’den) fazla olması aslında devlete faizsiz borç vermek anlamına gelir. Geçmişten gelen birikmiş ‘devir KDV’ yükünün büyüklüğünden de kaynaklı olarak bu konuda işletmeler yükü taşımaya devam ediyor. Devir KDV yükü, yüz milyarca lira olarak telaffuz ediliyor. Birikmiş yük bir anda eritilemese de; nakden iade imkanı olmasa da, ileri vadelere yayılarak, vergi-sigorta prim borçlarına mahsup imkanı tanınarak, gider yazma olanağı tanınarak işletmelerin üzerinden hak etmedikleri ‘devreden KDV’ yükü kaldırılabilir.

Hürriyet | Ahmet KARABIYIK