Anayasamıza göre, “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz (m.20/1). Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir (m.20/3)”. Anayasamızın 22 nci maddesine göre de, “Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır”.

Görüldüğü üzere, Anayasanın 20 nci maddesi özel hayata saygı gösterilmesini güvence altına almakta ve devletin kişilerin özel ve aile hayatına keyfi olarak müdahale edemeyeceğini ve üçüncü kişilerin saldırılarına karşı da önlem almakla yükümlü olduğunu düzenlemektedir. Diğer yandan, Anayasanın 22 nci maddesinde, kişilerin haberleşme özgürlükleri de güvence altına alınmıştır. Hatta haberleşmenin içeriği ve biçimi ne olursa olsun, haberleşmenin içeriğinin gizliliğini de bu kapsamda güvence altına alınmıştır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerin gizliliğinin sağlanması ve haberleşmeye yönelik haksız müdahalelerin önlenmesi gerektiği öngörülmüştür. Haberleşme özgürlüğü kapsamında posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetleri, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmektedir (AYM 21.09.2022.,2019/25604).

Anayasa Mahkemesince verilen 21.09.2022 tarihli kararıyla, “iletişim araçlarının işverence denetlenmesi kapsamındaki uyuşmazlıklarda derece mahkemeleri tarafından devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında çıkarların dengelenmesi ve müdahalenin ölçülülüğünün irdelenmesi kapsamında gözetilmesi gereken hususları genel olarak belirlemiştir. Buna göre somut olayın şartlarına göre, iş sözleşmesinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği tarafların bu düzenlemeler hakkında bilgilendirilip bilgilendirilmediği, çalışanların temel haklarına müdahalede bulunulmasına neden olan meşru amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup olmadığı hususlarının uyuşmazlığın çözümünde gözetilmesi gerektiği belirtilmektedir.

Ayrıca, işverenin işçinin iletişimini denetlemesi yetkisini özel hayata saygı hakkı ve haberleşme özgürlüğü bağlamında devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Öncelikle somut olayda olduğu gibi teknolojik gelişmelerin imkanlarından yararlanmak isteyen işverenlerin bilgisayar, internet, e-posta veya cep telefonu gibi iletişim araçlarının çalışanın kullanımına sınması nedeniyle oluşan uyuşmazlıklarda işverenin menfaatleriyle işçinin temel hak ve özgürlükleri arasındaki dengenin sağlanması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu bağlamda işçi ve işveren arasında belirli hak ve yükümlülükler öngören ve esasen güven ilişkisi üzerine kurulu bir iş sözleşmesinin varlığı unutulmamalıdır. Ayrıca iş hukukunun dinamik yapısı dikkate alındığında iş ilişkilerinin genel kurallardan farklı, kendine özgü bazı kurallar içerdiği de dikkate alınmalıdır.

Bu kapsamda işyerinde işlerin etkin bir şekilde yürütülmesi ile bilgi akışının kontrolünü sağlamak, işçilerin eylemlerine bağlı cezai ve hukuki sorumluluğa karşı korumak, verimliliği ölçmek veya güvenlik endişeleri gibi haklı ve meşru görünebilecek nedenlerle işverenin yönetim yetkisi kapsamında kural olarak işçinin kullanımına sunduğu iletişim araçlarını denetleyebileceği ve kullanıma ilişkin sınırlamalar öngörebileceği söylenebilir. Ancak işverenin yönetim yetkisinin işyerinde işin yürütülmesi, işyerinin düzeninin ve güvenliğinin sağlanmasıyla sınırlı olduğu unutulmamalıdır. Bu bağlamda işverenin yetkisinin sınırsız olmadığı çalışana tanınan temel hak ve özgürlüklerin somut olayda haberleşme özgürlüğü ve özel hayata saygının işyeri sınırları içinde de korunduğu, aynı zamanda kısıtlayıcı ve uyulması zorunlu işyeri kurallarının çalışanların temel haklarının özünü zedeleyecek nitelikte olmaması gerekir. Bu çerçevede işyerinde kullanıma sunulan iletişim araçlarının işverene ait olduğu gözetilerek sırf bu nedenle bile işverenin iletişim araçları üzerinde sınırsız ve mutlak bir gözetleme ve deneteme yetkisinin olduğunu kabul etmek, işçinin demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklerine işyerinde de saygı gösterilmesi gerektiği yönündeki haklı beklentisiyle uyuşmayacaktır.

Demokratik bir toplumda iletişimin denetlenmesi ve kişisel verilerin işlenmesi süreci şeffaf bir şekilde gerçekleştirilmeli ve bunun bir gereği olarak da süreçle ilgili olan çalışanlar işveren tarafından önceden bilgilendirilmelidir. İletişimin denetlenmesi ile ilgili olarak kişisel verilerin hukuki dayanağı ve amaçları, denetlemenin ve veri işlemenin kapsamı, verilerin saklanacağı süre, veri sahibinin hakları, denetlemenin ve işlemenin sonuçları ile verilerin muhtemel yararlanıcıları hususlarını kapsaması gerekir. Ayrıca bildirimde iletişim araçlarının kullanımına ilişkin olarak işveren tarafından öngörülen sınırlamalara da yer verilmelidir. Çalışanın temel hak ve özgürlüklerine işveren tarafından yapılan müdahale, ulaşılmak istenen amaç ile ilgili ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olmalıdır.

İşveren tarafından yapılan müdahalenin gerekli kabul edilebilmesi için aynı amaca daha hafif müdahale ile ulaşılması mümkün olmamalı, müdahale ulaşılması gereken amaç için zorunlu olmalıdır. Çalışanın iletişiminin içeriğine girilmesi yerine daha az müdahale içeren yöntem ve tedbirlerin uygulanmasının mümkün olup olmadığı denetlenmelidir. Müdahalenin orantılı kabul edilebilmesi için iletişimin denetlenmesi ile işlenecek veya herhangi bir şekilde yararlanılacak veriler, ulaşılmak istenen amaçla sınırlı olmalı; bu amacı aşacak şekilde sınırlama ya da müdahaleye izin verilmemelidir.

Ayrıca iletişimin incelenmesinin muhatabı olan çalışan üzerindeki etkisi ve çalışan bakımından sonuçları göz önünde tutularak tarafların çatışan menfaat ve haklarının adil bir şekilde dengelenip dengelenmediğine bakılması gerekir”. Denilmektedir.

Anayasa Mahkemesinin kararına konu olayda işçiye iş için tahsis edilen cep telefonundaki mesajların, hukuka aykırı olarak işverence ele geçirilerek iş sözleşmesinin sona erdirilmesi sonucunda, işçinin işe iade davası açtığı ancak derece mahkemeleri tarafından davanın reddedilmesi üzerine işçinin cep telefonundaki yazışmaların işverence denetlenmesinin özel hayatın gizliliği ve haberleşme özgürlüğünün ihlali anlamına geldiği iddiası ile konu Anayasa Mahkemesine taşınmıştır.

Anayasa mahkemesi, 21.09.2022 tarih ve 2019/25604 sayılı kararı ile işverenin iş amaçlı olarak vermiş olduğu cep telefonundaki mesajları incelemesini özel hayata saygı ve haberleşme özgürlüğünün ihlali saymıştır. Başka bir deyişle, işyerinde işverenin işini görmesi için işçiye verilen cep telefonundaki yazışmaların işverence denetlenmesi özel hayatın gizliliği ve haberleşme özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirilmiştir.

Sonuç olarak, kişinin sesi, görüntüsü, resmi gibi posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme araçları da kişisel veri olup, veri sorumlusu işverenlerin haberleşme araçlarının denetimini amaca uygunluk esası çerçevesinde yapabileceği, amaca uygunluk sınırlarının aşılması halinde ise, işçinin kişisel haklarına haksız bir müdahale oluşturacağının düşünülmesi gerekir.

Yazar Lütfi İNCİROĞLU