Evet kural öyle çok karmaşık değil aslında, ekonominin temel kuralını uygulamak yeterli. Nedir o? Arz artarsa fiyatlar düşer, talep artarsa fiyatlar yükselir. Arzdan kasıt üretimin artmasıdır. Üretim düşük olup, tüketmek için istekli fazla ise fiyat artışı kaçınılmazdır.

Sosyal medyayı takip ediyorum, ilginç veriler paylaşılıyor. Örneğin, Haziran 2023 ayında faiz oranı  % 15, dolar kuru 23,50 TL, Kasım 2023 ayı faiz % 40’ a yükseliyor, dolar kuru da 29 TL ye yükseliyor. Oysa faiz artınca dolara talebin düşmesi gerekeceğinden doların da faizin de düşmesi beklenir. Ama ülkemizde bu kural çalışmıyor.

Kural'ın çalışmamasının 2 nedeni var.

Birincisi, geçmişte nas var giyerek faiz oranında ciddi hatalar yapıldı. Covid salgını nedeniyle bütün dünyada enflasyon artmış ve dünyanın tüm ülkeleri enflasyonla mücadele için faiz artışı yaparken biz tam tersini yaptık. Faizi %8,5 oranına kadar düşürdük. Tabii bu nedenle enflasyon % 100’lere kadar çıktı. Bu tahribatın faturası şimdi ödeniyor.

Ancak bugün uygulanan para politikaları ile kesin bir sonuç alınması da mümkün değildir. Çünkü temel sorun üretimdir. Yukarıda da değindiğim üzere, arz dengesi ile talep dengesi kurulamıyorsa enflasyonun durdurulması zordur.

Basit bir örnek vermek istiyorum. 1993-1994 yıllarında Türkiye’de buğday ekim alanı 9,8 milyon hektardır. 2020 Yılına gelindiğinde ekim alanı 6,9 milyon hektara düştüğü görülmektedir. Buğday üretiminin miktarı da 22 milyon tondan ,17 milyon tonlara düştüğü gözlenmektedir. Nüfus artışı da dikkate alınırsa kişi başına düşen buğday miktarında %50 oranın da bir azalma olmuştur.

Aynı şekilde, ülkemizde 33 şeker fabrikasının üretim kapasitesi 3,6 milyon tondur. Toplam üretim ise 2,1 milyon ton civarında olup kapasite kullanımı %65 tir. Bu örnekler tarımsal alandaki üretim yetersizliğinin göstergeleridir. Bu duruma göre ekmek veya şeker fiyatlarının düşmesini beklemek mümkün mü?

Sanayi alanındaki üretimin durumumuz da çok çarpıcı görünüyor. Sanayi üretimi ve perakende satışlar (Temmuz 2022-100 ) endeksinde Temmuz 2023 ayın da sanayi ürünlerindeki artış oranı % 7,4 iken, aynı dönemde perakende satışlardaki yani tüketimdeki artış oranı % 31 olarak gerçekleşmiştir.

Diğer bir ifadeyle arzda artış % 7,4 olurken talepteki artış % 31 gibi çok yüksek gerçekleşmiştir. Bu durumda sadece para politikaları ile enflasyonu düşürmek bir hayaldir. Yaptığımız iş sadece doları baskılamak, tasarruf gücü olanların dolardan TL ye geçmesini sağlamak dışında bir anlamı bulunmamaktadır.

Şimdi şu sorulabilir. Enflasyonun % 5 olduğu yıllarda aynı politikalar uygulanmıyor muydu? O zaman niye enflasyon yoktu?

Nedeni şu. Üretim yani arz ithalatta düşük dolar kuruyla karşılanıyordu. Çünkü ülke yabancı sermaye cennetiydi. Borsa veya yatırım amaçlı yabancı sermayenin gelmesi dolar kaynaklı maliyetleri düşürüyordu. Dolar kuru uzun yıllar sabit bir halde devam etti. Diğer bir ifadeyle ithalat maliyetleri bir enflasyon yaratmıyordu.

Şimdi niye dolar yok ve ciddi enflasyon maliyeti yaratıyor? Bunun yanıtını doğru bulursak belki soruna kısmi çözüm bulunmuş olur. Ama bunun yanıtını Anayasa Mahkemesinin kararlarını bile sorgulayanların vermesi gerekir. Hukuk hiyerarşisinin tam olarak uygulanmadığı bir ülkeye yabancı kaynak gelmez. Yaşadığımız temel sorunlardan birisi de bu.

Arzu edilen, kendi kendimize her alanda yeterli bir ülke olmaktır. İşte o zaman tüm içtenliğimizle yabancı sermaye ye olmasan da olur diyebiliriz.