Ünlü iktisatçı Mahfi Eğilmez, enflasyondaki yükselişle sınırlanmaya çalışılan tüketimin hız kesmediğine yönelik fikirlere karşı yoğunluğu uzun süredir açıklamaya çalışıyor. 2025’in başlarında “doom spending” yani “kıyamet harcaması” teorisini hatırlatan Eğilmez, enflasyonla oluşan alım gücündeki erimenin kişileri özellikle de orta ve alt sınıfların birikim yapamayacakları düşüncesine “gösteriş” tüketimine yöneldiklerini belirtmişti.
“Orta Sınıf Nereye Gitti?” başlıklı yazısında da Eğilmez, kriz dönemlerine ait “ruj” ve “statü endişesi” etkilerinden yola çıkarak sınıflar arası değişimleri anlattı. İşte, Eğilmez’in o yazısı:
Ne kadar yazıp çizip anlatsak da bazı arkadaşlar ısrarla sormaya devam ediyor: “Hocam AVM’ler, kafeler, restoranlar dolu, pahalı cep telefonlarını, saatleri, parfümleri, kılık kıyafeti insanlar kapış kapış alıyor, nerede kriz?” Gülüyorum “işte tam da orada” diyorum. Anlamıyorlar tabii, arkamdan beni bu sorularıyla alt etmiş olduklarını düşünerek kıs kıs gülüyorlar muhtemelen.
Ekonomik krizlerde “ruj etkisi”
Ruj etkisi (lipstick effect) ekonomik kriz hallerinde tüketicilerin nispeten düşük maliyetli lüks mallara olan talebinin arttığını öne süren bir tez. Bu tez, ünlü modaevi Estee Lauder’in Yönetim Kurulu Başkanı Leonard Lauder tarafından 2008 kriziyle birlikte ABD’de markalı rujlar, tırnak boyaları, maskara, parfüm gibi kozmetik ürünlerin satışlarında ortaya çıkan artışları gözlemleyerek geliştirilmiş.
Özetle belirtmek gerekirse ruj etkisi kavramı ekonomide kriz dönemlerinde tüketicilerin, büyük harcamalardan kısarak, kendisini krizde değilmiş gibi hissettiren, nispeten küçük ama gösterişli harcamalara yönelmesini vurguluyor.
Statü Endişesi Etkisi
Statü Endişesi Etkisi, Alain de Botton’un Statü Endişesi adlı kitabında ortaya attığı görüşlerden esinlenerek geliştirilmiş bir yaklaşımı ifade ediyor. Başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü korkusu ve başarısızlığımızın toplum tarafından acımasızca yargılanacağı hissine dayanan bu endişe, insanın statüsünü yüksek gösterme çabasını açıklıyor.
Alain de Botton’a göre kendimizi algılamamız, başkalarının bizi nasıl algıladığıyla birebir ilgilidir. Çoğumuz kendimize tahammül edebilmek için başkalarının bize saygı duyduğuna ilişkin işaretler arar, ona göre davranırız. Saygı duyulmasını sağlamak için pahalı cep telefonu sahibi olmaya, pahalı kafelere, restoranlara gitmeye, marka giyecekler giymeye çabalayan insanlar oldukça fazla sayıdadır.
Gösteriş tüketimi
Alain de Botton’un statü endişesi etkisi tezi, bir anlamda Thostein Veblen’in ünlü eseri Aylak Sınıf Teorisi’nde öne sürdüğü gösteriş tüketimi teziyle fazlasıyla benzeşen bir yaklaşımdır.
Çağımızın önemli eğilimlerinden birisi olan gösteriş tüketimi, kapitalizmin yarattığı bir olgudur. Gösteriş tüketimi; kişinin toplumdaki yerini veya durumunu olduğundan yüksek göstermek amacıyla yaptığı, çoğu kez ihtiyaçla ilgisi olmayan tüketim harcamalarını ifade eder. Bireyin bu tür tüketim harcamaları yapmasının nedenleri arasında yüksek gelirli, zengin ve başarılı görünme arzusu ön planda gelir.
Yukarıda değindiğimiz gibi bunda da pahalı tüketim mallarının görünecek biçimde tüketilmesi, marka kıyafetler giyilmesi söz konusudur. Çoğu kez insanlar bu tür malları kredi kullanarak, borç alarak alırlar.
Pahalı arabaları kimler alıyor?
Giderek pahalı hale gelen ve erişilmesi giderek zorlaşan konut satın almak, araba satın almak imkânı olmadığını gören insanlar para biriktirmeyi bir yana bırakarak ellerine geçen parayı bu üç etkinin altında kalarak harcıyorlar. Hatta bu uğurda borç almaya, kredi kullanmaya yöneliyorlar.
O nedenle restoranlar, kafeler dolu, pahalı cep telefonları yok satıyor, markalı kozmetik ürünler benzerlerine göre pahalı olmalarına karşın yüksek talep bulabiliyor. Bu davranışlar para biriktirmenin anlamsızlaştığı bir pahalılık döneminin getirdiği sonuçlar. Konut ve araba satışları hız kesmediğine, orta sınıf da bunları alamadığına göre bu konutları, pahalı arabaları kimler alıyor?
Onları alanlar bir üst gelir grubunda yer alanlar. Onlar ikinci üçüncü konutlarını alıyor ve arabalarını her yıl yenileriyle değiştiriyor. Büyük olasılıkla gerçek enflasyonla faiz oranları arasında fark olduğunu düşündükleri için para biriktirmenin anlamsızlığını görerek ileride değerleneceğini düşündükleri bu tür malları edinmeye yöneliyor.
Sınıf değişikliği
Geçenlerde, son dört beş aydır gidemediğimiz balık restoranına gittik. Restoranın sahibi, yıllardır gide gele artık hepimizin dostu olan genç bir arkadaş. Restoran, babasından kalma bir iş, otuz yıldır da bu işin içinde. Çok ilginç bir gözlemini paylaştı bizimle:
“Son altı ayda restoranın müşteri yapısı değişti. Eskiden buranın müşterisi orta ve orta üst gelir grubundaki kişilerdi, şimdi artık orta üst ve üst gelir grubundakiler geliyor.”
“Eskiden gelenler ne oldu?” diye sordum. “Onlar artık bir alt fiyatlı restoranlara gidiyorlar” dedi. Statü etkisi, gösteriş tüketimi falan da bir yere kadar, sonrasında sınıf değişikliği söz konusu.
“Orta sınıf kaybolmuyor”
Demek ki artık orta sınıfın değil üst gelir kategorisindekilerin statü endişesi yaşadığı, gösteriş tüketimine geçtiği döneme geldik.
Eskiden orta sınıfın gittiği yerlere uğramayanlar şimdi onların boşalttığı yerlere gidiyorlar. Bir alt statüde de olsa statülerini korumaya çabalıyorlar. Orta sınıf kayboldu derken yanılıyormuşuz aslında. Orta sınıf kaybolmuyor, bir alt sınıfa düşüyor, orta üst gelirliler ise artık yeni orta sınıfı oluşturuyor.
Şeyda Uyanık-Ekonomim





