Seçim bitti, geriye büyük bir ekonomik enkaz kaldı. Köpük ekonomisini canlandırmak için dağıtılan paralar ve uygulanan rasyonel olmayan ekonomi (heterodoks) politikaları; iç açığı (bütçe açığını), dış açığı (cari açığı), enflasyonu ve borçları patlattı. İtibardan tasarruf edilmedi, servet transferi hız kesmedi, seçmen cebine giren sıcak parayı sevdi, ihaleler yandaşlara akmaya devam etti ve Merkez Bankası’nın net döviz rezervleri eksiye döndü. Türkiye’nin mart ayı itibarıyla önümüzdeki bir yılda vadesi dolacak dış borç miktarı 203.3 milyar doları aştı, bu borcun 39.2 milyar dolarını Merkez Bankası ödeyecek. Bilinmeyen maliyetlerle dost ülkelerden bulunan paralar da net hata ve noksan kaleminden ülkeye giren döviz girişleri de çare olamadı. İktidarın, kendi kendine devrettiği bu enkazı kaldırabilecek bir yiğit aranıyordu, uzun uğraşlardan sonra Mehmet Şimşek ikna edilerek Hazine ve maliye bakanı yapıldı. Peki Mehmet Şimşek ne yapabilir?
RASYONEL ZEMİNE DÖNÜLÜR MÜ?
Sayın Şimşek yaptığı basın açıklamasında; “Hükümetimizin temel hedefi, toplumsal refahı artırmaktır. Bu hedefe ulaşmada şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır. Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi özlenen bir refaha ulaşmada anahtar olacaktır” ifadelerini kullandı. Aslında bu ifadeler, 2021 yılında yürürlüğe sokulan “ekonomi modeli”nin de iflas ettiğini göstermektedir...
2001 krizinde Kemal Derviş, Bülent Ecevit’in başında bulunduğu koalisyon hükümeti tarafından, ekonominin başına geçmesi için Türkiye’ye davet edilmişti. Şimdi piyasaların aradığı ilk cevap, Mehmet Şimşek de Kemal Derviş gibi ekonomi politikalarında, kurumsal onarımda ve yapısal dönüşümlerde tam yetkili olabilecek mi ve kendi ekibini kurabilecek mi? İlk günden, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun BDDK’nin başına atanmış olması, bu konulardaki şüpheleri iyice artırmışa benziyor...
ENFLASYONLA MÜCADELE EDİLEBİLECEK Mİ?
Ayrıca Mehmet Şimşek’in enflasyonla mücadeleyi temel politika olarak belirlemiş olması, yeni bir kemer sıkma dönemine işaret ediyor. Ancak emekçilerin, esnafın hatta orta sınıfın artık kemer sıkacak bir hali kalmadı ayrıca yaklaşmakta olan yerel seçimler nedeniyle cumhurbaşkanının da buna izin vereceği pek ihtimal dahilinde görünmüyor. Kaldı ki seçim öncesi verilen vaatlerin bir kısmı seçimden sonraya sarkmış durumda: Temmuzda belirlenecek asgari ücretin 500 doların altında olmaması, en düşük memur maaşının 22 bin liraya çıkarılması, emeklilere enflasyon zammı verilmesi gibi deprem bölgesindeki alt yapı ve inşaat taahhütlerinin de yerine getirilmesi gerekiyor. Bütün bunlar enflasyonla mücadelenin öyle kolay geçmeyeceğini göstermektedir...
Merkez Bankası’nın döviz kuruna müdahale etmeyi bırakmasıyla birlikte son bir hafta da kurlarda yüzde 20’ye varan bir sıçrama oldu, hemen ardından tekrar Merkez Bankası’nın 2.5 milyar dolarlık bir döviz satışı yaptığı görüldü. Başta akaryakıt olmak üzere birçok üründe zamlar üst üste gelmeye başladı. Bu zamların yayılarak devam edeceği görülüyor. Ardından vergi artışları gelecek, malum bütçe açığı aldı başını gidiyor. Enflasyonla mücadelede faiz silahının bu kez rasyonel kullanılacağını ve yüzde 8.5 olan politika faizinin, kademeli olarak artırılacağını, mevduat faizlerinin de reel faiz verecek düzeye çıkarılacağını bekliyorum. Bir süre hem faizlerin hem de kurların birlikte artacağı anlaşılıyor. Böylece en azından sıcak paranın Türkiye’ye gelmesinin önü açılmaya çalışılacak ayrıca bu gidişle IMF’ye gidilmesi de muhtemel görünüyor. Zor oyunu bozar diye bir atasözümüz var. Dolayısıyla artık dün iktidarın ekonomiyle ilgili söylediklerinin bir anlamı bulunmuyor...
KURUMLARDAKİ ÇÖKÜŞ ONARILABİLECEK Mİ?
Maliye Hesap Uzmanları Vakfı’nın, “Yakın Gelecekte Dünya ve Türkiye” konulu panelinde konuşan ünlü ekonomist Daron Acemoğlu, Türkiye’de “Ekonomik kurumlar, hükümet etkinliği, denetleme kalitesi, yoksulluğun kontrolü, iş piyasasındaki kurumların hepsinde kurumsal bir çöküş var. Tabii ki bu kurumsal çöküş kendi başına olmuyor. Aynı zamanda siyasi hakların da çöküşüyle alakalı. Bunların hepsini bir arada görmek lazım” diyerek önemli bir tespitte bulundu. Hukuksal hiçbir engeli olmamasına rağmen milletvekili seçilen Can Atalay’ın henüz serbest bırakılmamış olmasına bakılırsa, Daron Acemoğlu’nun ne demek istediği daha iyi anlaşılıyor. Türkiye’deki bu kurumsal ve demokratik çöküş onarılmadan ekonomi politikalarının rasyonel zemine dönmesi mümkün mü? Bunu hep birlikte izleyip göreceğiz...
Cumhuriyet | İrfan Hüseyin IŞIK