Cumhurbaşkanı geçen hafta bir televizyonun canlı yayınında ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu: “Dünyada faizi sürekli yükselttiler. Ben de tam aksine faizi indirmenin mücadelesini verdim. Şu anda bizde faiz yüzde 9 bunu daha da düşüreceğiz” dedi. Bu ifadelerden ekonomi yönetiminin seçime kadar mevcut duruşunu korumaya devam edeceğini anlıyoruz. Politika faizinde indirime gidilecek, kuru sabit tutmak için döviz satışı sürecek, makro ihtiyati tedbirlere yüklenmeye devam edilecek diyebiliriz. Sürdürülebilir olmayan bu politikaların ekonomide yol açtığı tahribat ve maliyetlerin ise seçim sonrasına bırakılması için büyük çaba harcanıyor. Ancak bu sürecin seçime kadar sürdürülebilmesi öncelikle cari açığın ulaşacağı boyuta, enflasyonun gidişatına ve tasarruf sahiplerinin yatırım tercihlerine bağlı görünüyor.

POLİTİKA FAİZİ ETKİNLİĞİNİ KAYBEDİYOR

Politika faizi oranlarındaki indirimlerin, mevduat ve kredi faiz oranlarıyla olan ilişkisinin giderek koptuğunu görüyoruz. Ayrıca cuma günü açıklanan TÜİK’in enflasyon verileri bile Sayın Erdoğan’ın yukarıdaki tezini doğrulamıyor. Hatırlayalım, 2021’in eylülünde politika faizi yüzde 19 iken yıllık TÜFE oranı yüzde 19.58, dolar kuru ise 9 liranın altındaydı. 

‘KUR’U TUTMANIN MALİYETİ

Merkez Bankası’nın kuru kontrol edeceğim diye, iki yılda 200 milyar doların üzerinde dolaylı olarak döviz sattığı tahmin ediliyor. Halihazırda dolar kurunu 19 liranın altında tutmak için dövize müdahale devam ediyor. Merkez Bankası’nın bugün itibarıyla büyük müdahalelerle brüt rezervi 128.5 milyar dolar görünüyor ama tüm swap’lar hariç Merkez Bankası’nın net uluslararası rezervinin eksi 45.8 milyar dolar civarında olduğu görülüyor. 

ÖDEMELER DENGESİ GİDEREK BOZULUYOR

Dış ticaret açığı 2022 yılında son 27 yılın rekorunu kırarak 109.5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmişti. Bu rekorun ocak ayında aşıldığını gördük. Ticaret Bakanlığı geçici gümrük verilerine göre, ocak ayında 14.4 milyar dolarlık dış ticaret açığı verildi. 12 aylık dış ticaret açığı 113 milyar doları aşıyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 57.6’ya düşmüş durumda. Buna göre ocak ayında yaklaşık 9.5 milyar dolar cari açık verileceğini ve geçen yıl aynı ayda 6.9 milyar dolar cari açık verildiği için son 12 aylık cari açığın ise 50.0 milyar doları aşacağını tahmin ediyorum.  

ENFLASYONU KONTROL ETMEK İÇİN DEĞİL ALGISI İÇİN UĞRAŞILIYOR

Baz etkisiyle enflasyon ocak ayında yıllık bazda yüzde 57.68’e kadar düşmüş göründü. Oysa TÜİK verilerine göre bile ocakta TÜFE’deki aylık artış yüzde 6.65 oranında gerçekleşti. Bu oran ENAG tarafından aylık yüzde 9.26, yıllık TÜFE ise yüzde 121.62 olarak hesaplandı. Dolayısıyla enflasyon oranında artış ve yoksullukta derinleşme devam ediyor. Ekonomi yönetimi 2023 yıl sonunda enflasyonun yüzde 22.3’e gerileyeceğini öngörüyor. Peki, parasal genişleme tam gaz devam ediyorken ve enflasyonla gerçek anlamda bir mücadele yapılmıyorken bu nasıl olacak? Nisandan sonra da baz etkisi ortadan kalkınca mevcut ekonomi politikalarıyla yılsonunda TÜFE’nin yüzde 45’in altında düşmesi zor görünüyor. 

TASARRUFLAR GİDECEK MECRA BULAMIYOR

2022 yılının tamamında yabancılar 4 milyar doların üstünde İstanbul Borsa’sından çıkış yaptı, bıyıklı yabancıları saymazsak, yabancıların önemli oranda “borsa”dan çıktığını görüyoruz. “Borsa”nın derinliğinde, kalitesinde ve kurumsallığındaki zafiyetler, geçen hafta da gördüğümüz gibi her olumsuz haberden hızla etkilenmesine ve küçük yatırımcıların kayıplarına yol açıyor maalesef. Sadece Borsa’ya değil, faize, tahvillere, dövize veya gayrimenkullere gidecek tasarruflar da risk altında bulunuyor. Nerdeyse Türkiye’de tasarruflar gidecek bir mecra bulamıyor. 

ORTAK POLİTİKALAR METNİ

“Millet İttifakı”nın, “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”nde, ekonomi politikalarının öncelikli hedefi olarak, Türkiye ekonomisinin güvenilir bir limana dönüştürüleceği ve klasik ekonomi politikalarına dönüleceği vaat ediliyor. Elbette eleştirilecek hususlar bulunabilir ama altı partinin aklı selimde birleşmiş olmalarını çok önemli buluyorum. Bir iş insanı dostum, haklı olarak daha da ileriye giderek, mali kural gibi ekonomiye ilişkin temel kural ve kurumların da anayasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini söylüyor. Aynı nedenle kayıtlı ekonominin kapsayıcılığına zarar veren ve vergileme adaletini bozan vergi aflarının da anayasaya bir hüküm konularak ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyorum. 

Cumhuriyet | İrfan Hüseyin YILDIZ