Önce insanlar yaşamlarını idame ettirebilmek için güvenli ve yaşanabilir yerlere göçmüş, ardından işe ve aşa ihtiyaç duyanlar daha iyi bir yaşam için göç etmiş, savaşlardan sonra ise ülkeler geliştikçe yalnızca daha eğitimli ve nitelikli iş alanlarına yönelik talepte bulununca da beyin göçü hâkim olmuş. Şimdi ise en çok konuştuğumuz kavram sermaye göçü. Burada ülkemizden son yıllarda üretimin pahalı hale gelmesinin de önemli etkisiyle, başta Mısır olmak üzere pek çok ülkeye yönelik gerçekleşen sermaye göçünden söz edeceğim bugün. Ama önce neden Mısır bir anlamaya çalışalım.
Mısır, Afrika’nın kuzeydoğusunda yer alan ve stratejik konumuyla dikkat çeken bir ülke. Ekonomisi, tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin birleşiminden oluşan karma bir yapıya sahip. Afrika’nın, Arap ülkeleri içinde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin ardından üçüncü, dünyanın 42. büyük ekonomisi. Hızla artan nüfusu ve Orta Doğu ile Afrika arasında köprü niteliğindeki coğrafi konumuyla ticaret fırsatları sunan bir ülke konumunda.
Afrika pazarına girmek isteyenler için cezbedici
Son yıllarda Türkiye’nin tekstil sektörü, küresel rekabette avantaj sağlamak amacıyla üretim üslerini çeşitlendirme stratejisini benimserken, üretimin en çok göç ettiği ülke Mısır oldu. Düşük iş gücü maliyetleri, stratejik konumu ve Afrika pazarına erişim imkânlarıyla özellikle Türk tekstil firmaları için cazip bir yatırım merkezi haline geldi. Mısır’da asgari ücret 2024’de 113 dolara yükselecek. Ortalama ücret seviyesi işverenler için 250 dolarlar civarında. Ülkemizde bu rakam 1.000 dolarlar seviyesini de aştı. Kurun seyriyle bu rakam ocaktan itibaren 1.300 dolarlara yaklaşacak.
Dolayısıyla emek yoğun sektörler için bakıldığında ülkemize kıyasla maliyet son derece düşük. Bu durum, üretim maliyetlerini azaltarak firmaların rekabet gücünü artırmakta. Öte yandan Süveyş Kanalı sayesinde Asya, Avrupa ve Afrika pazarlarına hızlı ve maliyet etkin bir şekilde erişim imkânı sunduğu için, özellikle tekstil ürünlerinin hızlı teslimat gereksinimi için büyük bir avantaja dönüşmekte. Üstelik Mısır’da üretilen ve Mısır menşei kazanan ürünler; Avrupa Birliği, Afrika Birliği ve ABD ile yaptığı serbest ticaret anlaşmaları sayesinde buraların tamamına gümrük vergi olmaksızın giriş yapabiliyor. Özellikle Afrika pazarına girmek isteyen firmalar için de bir hayli cezbedici olduğunu söylemek gerekiyor.
Yabancı yatırımlar için teşvik paketleri
Başta tekstil olmak üzere pek çok ürün grubunda kendisini bir üretim üssü olarak uzun süredir ilan eden ve yaklaşık 110 milyon nüfusa sahip olan Mısır’da hükümet, yabancı yatırımcıları çekmek için çeşitli teşvik paketleri de sunuyor. Vergi indirimleri, altyapı desteği ve özel ekonomik bölgeler gibi teşvikler, Türk tekstil firmalarının Mısır’ı tercih etmesinde son derece etkili olmuş durumda. Ülkemizin bilinen pek çok büyük markası da artık üretimlerini bu ülkede yapmaya başladılar. Özellikle İskenderiye ve Kahire’de bir çok tekstil fabrikası faaliyet göstermekte.
Öte yandan Mısır, Türkiye’nin Afrika’daki en önemli ticaret ortaklarından biri konumunda. İki ülke arasındaki ticari ilişkiler özellikle 2005 yılında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması (STA) sonrası hız kazanırken, bu anlaşma karşılıklı ticaretin gümrük vergilerinden arındırılmasını sağlamış ve ticaret hacmini artırmıştır. 2023 itibarıyla iki ülke arasındaki yıllık ticaret hacmi 10 milyar doları aşarken, Türkiye, Mısır’a tekstil, otomotiv parçaları, makine, demir-çelik gibi ürünler ihraç etmekte, kimyasallar, petrol türevleri ve tarım ürünlerini ise ithal etmekte. Tekstil dışında enerji, beyaz eşya, otomotiv, gıda ve inşaat projelerinin de bir bölümü Mısır’da yatırım yapmayı tercih etmiştir. Türk şirketlerinin Mısır’da 75 binin üzerinde istihdam sağladığı bilinmektedir.
Mısır’lı bir köşe yazarı olarak bu yazıyı kaleme alsaydım, Türkiye’nin yatırımlarından duyduğum memnuniyetten ziyadesiyle söz ederdim. Ancak resme kendi ülkemiz açısından baktığımda sermayemizin ülkemizden çıkmasının yanı sıra istihdamda da her geçen gün kayba uğradığımızı söylemek durumundayım. Her ne kadar bugün için rakamlar çok yüksek görünmese de, yarın için riskin daha fazla olduğunu görmek gerekiyor. Ülkemizin emek yoğun sektörlerinin yaşayabilmek için attıkları bu adımlardan ötürü firmaları eleştirmek doğru olmaz. Bir tarafta ülkemizin kaybettiği sermaye ve iş gücü, diğer tarafta yaşamak zorunda olan işletmeler. Bu gerçeği yokmuş gibi davranmak yerine stratejileri gözden geçirmek çok daha isabetli olacaktır.