Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve 10  ilimizde çok ağır bir şekilde hissedilen deprem nedeniyle acımız gerçekten çok büyük. Konuyla ilgili geçtiğimiz hafta bir yazı yayımlamış ve kamu idarelerince deprem nedeniyle yapılan bazı düzenlemelerden bahsetmiştim.

Bu durumlarda yazı yazmak gerçekten çok zor. Ancak yine de taşımış olduğumuz sorumluluk gereği  önümüzdeki süreçte aynı acıları yaşamamak için bu hafta da neler yapılması gerekir konulu bir yazı ile konuyu değerlendirmeye çalışacağım. Şu an yaşadığımız  deprem  konusundaki sorunu merkezi hükümetin konuya siyaset üstü yaklaşarak ortak akıl ile çözmesi gerektiği kaçınılmaz gözüküyor. Sorunun  tüm siyasal partiler, mahalli idareler ,sivil toplum kuruluşları v.b ülkenin tüm potansiyelini devreye sokarak birlik ve beraberlik anlayışı ile çözülebileceği  çok açık.

Bu yazımızda bundan sonra aynı acıları yaşamamamız için gerçeklerle yüzleşmemiz ve radikal kararlar alarak bu sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarmamız için neler yapmamız gerekir bunun üzerinde duracağız.

Türkiye Deprem Tehlikesinin En Yüksek Olduğu Ülkeler Arasında

Ülkemiz Avrupa Akdeniz Sismik Tehlike Modelinin (ESHM-2020) PGA haritasına göre Avrupa’da deprem tehlikesinin en yüksek olduğu ülkeler arasında.

Yapılan araştırmalarda Türkiye’de Kuzey Anadolu fay hattı, Doğu Anadolu hattı ve Batı Anadolu fay hattı olmak üzere toplamda 3 büyük fay hattı bulunuyor. MTA tarafından hazırlanan Türkiye Diri Fay Haritasına göre, Türkiye’de 5,5 ve üzeri büyüklükte deprem üretebilecek 485 diri fay bulunuyor. Paylaşılan haritaya göre ise Türkiye’de doğrudan diri fay üzerine oturan, 45 il alanı üzerinde 110 ilçe bulunuyor.

Bilim adamlarımızca da sıkça dile getirilen bu konu çok açık ve net. O nedenle konuya çok ciddi bir şekilde yaklaşmamız ve artık alınması gerekli radikal kararları alarak önümüzdeki süreci sağlıklı bir şekilde yönetmemiz zorunluluğuyla karşı karşıyayız. 

NELER YAPILMALI

Yapılması gerekenler aslında belli. Bunları hepimiz biliyoruz.

Ancak bu son deprem nedeniyle yaşadığımız acı başımızı önümüze eğmemiz ve artık bu sorunu mutlaka çözmek iradesini göstermemiz gerektiği sonucunu bize hatırlatıyor.

Sorunun Çözümü Konusunda Acil Kısa, Orta Ve Uzun Vadeli Bir Eylem Planı Hazırlamalıyız

Konuyla ilgili ülkemizde çok yetkin bilim insanlarımız ve onlar tarafından yapılmış çok sayıda bilimsel çalışma mevcut. Aslında sorun çok açık ve net. Sorunun çözümü amacıyla acil ehil insanlardan oluşan bir çalışma grubu oluşturulmalı ve beklenen büyük İstanbul Depremi ile Güneydoğu Anadolu Depremi dahil olmak üzere kısa orta ve uzun vadede yapılması gereken tüm çalışmalarla ilgili kapsamlı bir eylem planı ortaya konulmalıdır. Eylem planında yer alan amaçlar ve bu amaçların gerçekleştirilmesine dönük merkezi hükümet, mahalli idareler ve sivil toplum kuruluşlarınca gerçekleştirilecek eylemler tavizsiz bir şekilde ve belirtilen sürelerde uygulanmalıdır.

Bu eylem planları hazırlanırken;

  • Yeni İmar Düzenlemeleri;

Bundan sonraki süreçte yapılacak imar düzenlemeleri asla kişisel çıkar ve rant gözetmeksizin yapılmalıdır. Bu süreçte yeni teknolojiye göre deprem haritaları yenilenmeli ve dijital ortama aktarılmalıdır. Bu çalışma sonucu  şehirlerimizde yeni yerleşim alanlarının  yatay mimari olmak üzere deprem risk haritasını dikkate alarak gerçekleştirilmesi konusunda yasal ,idari ve hukuki tüm düzenlemeler yapılmalı ve tavizsiz uygulanmalıdırBu yıkıcı depreme rağmen Adıyaman’da bitişiğindeki belediye binası yıkılırken AB projesiyle yapılan Kültür Merkezi binasının camlarının bile kırılmaması, yine Hatay Erzin ilçesinde hiçbir binanın yıkılmaması ve can kaybı olmaması  bu konunun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

  • İmar afları konusu bir daha açılmamak üzere kapatılmalıdır.

Maalesef her seçim dönemi öncesi siyasi oy gerekçesiyle gündeme gelen ve yasa çıkarılarak yapılan imar afları deprem felaketinde çok acı bir fatura olarak karşımıza çıkmaktadır. Artık bu konunun da önümüzdeki süreçte hiç gündeme gelmemesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Yeni anayasa çalışmalarında bu konuyla ilgili anayasaya hüküm koyulması dahil her türlü önlem alınmalıdır.

  • Kentsel Dönüşüm Süreçlerinin Hızlandırılması Ve Deprem Bölgelerindeki Tüm Binaların Envanter Çalışması Bitirilmelidir. 

Geçtiğimiz süreçte tüm illerimizde deprem riski bulunan binaların tespit edilmesi ile ilgili önemli çalışmaların yapıldığını söyleyebiliriz. Ancak bu çalışma sonuçlarının gereği ile ilgili çalışmaların tam anlamıyla yapıldığını söyleyemiyoruz .Halen İstanbul’da 90.000 binanın çürük tespiti yapıldığı  halde hiçbir işlem yapılmaması gibi vahim bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu kapsamda deprem bölgelerinde ki bütün binaların envanteri çıkarılmalı ve deprem açısından bina sicilleri tutulmalıdır. Konu siyaset üstü ele alınmalı  merkezi hükümet ve mahalli idareler işbirliği ile sorunun çözümüne  hızlı ve seri bir şekilde başlanılmalıdır. Beklenilen depremlerde dikkate alındığında ortaya çıkabilecek mülkiyet sorunları da düşünülerek gerekirse sadece bu konuya ilişkin acil bir yasal düzenleme yapılarak süreç hızlandırılmalıdır.

  • AFAD Ve Konuyla İlgili Kurumların Başına Ehil Kişiler Atanmalıdır.

Sadece bu konu değil tüm sorunların çözümünde esas alınması gereken ana prensip ehil tecrübeli ve konusunda uzman kişilerle çalışılmasıdır. Son depremde yaşanan gerçekler bu konuyu da bizlere bir kez daha hatırlattı. Emaneti ehline vermek ve istişare ile hızlı kararlar alabilmek sorunların çözümünde önemli mihenk taşları.

  • Sorumlularla İlgili Hukuki Çerçeve Net Olarak Belirlenmeli Ve Tavizsiz Uygulanmalıdır


Son yıllarda özellikle 1999 depremi sonrası ilgili yönetmelik çalışmaları bu kapsamda yapı denetim şirketlerinin hayata geçirilmesi; Dask (Deprem sigortası)gibi uygulamaların devreye konulması elbette önemliydi. Ancak teorik olarak son derece iyi düşünülmüş ve uygulamaya konulmuş bu düzenlemelerden beklenen faydanın alındığını ve sistemin sağlıklı bir şekilde yönetildiğini söyleyemiyoruz. Yapılan bu düzenlemelerin amacına uygun bir şekilde yapılması zincirin halkalarında sorumluluğu bulunan kişi ve kurumların hiçbir ayrım gözetmeksizin sorumlu tutulmalarını sağlayacak hukuki çerçeve net olarak belirlenmeli ve uygulamaya konulmalıdır.

  • Sivil Toplum Kuruluşlarının Sayısı Artırılmalı Ve Merkezi Hükümetçe Desteklenmelidir.

Son yaşadığımız depremin bize öğrettiği gerçeklerden biri de çok kapsamlı ve geniş alana yayılan depremlerde sadece AFAD gibi bir kuruluşla bu sorunu çözemeyeceğimiz gerçeğidir.

Merkezi Yönetim ve mahalli idareler arasındaki işbirliği ve koordinasyonun sağlıklı işlemesi yanında bu konuda görev alacak sivil yapılanmalarında ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmıştır.1999 depreminde önemli çalışmalar yapan AKUT gibi önemli tecrübeleri de olan bir  derneği bu son depremde göremedik. Geçmişte kurulan maalesef ihmal ettiğimiz bu ve benzeri gönüllü kuruluşlar ile günümüzde kurulan Ahbap ve benzeri sivil yapılanmaları desteklemeli ve teşvik etmeliyiz.

Sonuç

Yukarıda sunulan çözüm önerilerinin sayısını artırabiliriz. Bu yazımla önemli gördüğüm hususlara değindim ve tarihe bir not düşmeyi amaçladım. Ancak toplum olarak hepimizin kabul ettiği gerçek 1999 depremi sonrası geçen 23 yıllık süreyi iyi bir şekilde değerlendirebilseydik bu kapsamda yukarıda belirtilen önlemleri alıp tavizsis bir şekilde uygulayabilseydik bu felaketi çok daha az hasarla atlatabilir ve bu tarifsiz acıyı yaşamazdık. Önümüzdeki süreçte aynı acıları tekrar yaşamamak için devlette ciddi bir resterasyon ,toplum olarak ciddi bir özeleştiri ve devlet-millet kaynaşmasını esas alan, emaneti ehline veren, planlı ,şeffaf ve hesap verebilen, istişareye önem veren dürüst nitelikli ve ehil kadrolarla çalışan bir yönetim anlayışını benimsememiz gerektiği çok açık.

Olay | Fatih ACAR