Türkiye’de halkın büyük bir çoğunluğu ekonomik yoklukların içinde kıvranıyor. Dış politikada derin bir yalnızlık, sınırlarımızda büyük bir güvensizlik, milyonlarca göçmen sosyal hayatımızı tehdit ediyor. Daha önce yaşanan yangın ve sel felaketleri gibi 6 Şubat depremi de Türkiye’nin doğal afetler karşısında yönetilemediğini gösterdi. Demokrasi bir hesap verme rejimidir. En büyük hesap ise seçimlerde verilir. 21 yıldır iktidarda olan AKP artık ülkeyi yönetemiyor. Ortak paydası ve varoluş sebepleri bu kötü gidişi durdurmak olan altılı masada ise bir deprem yaşanıyor. Ülkeyi yönetmeye talip olan muhalefetin, siyasette uzlaşma sanatına ilişkin özgün bir örneği Türkiye tarihine bırakmaları mümkünken, şahsi egoları için Makyevelist siyasetin tuzağına düşmeyeceklerini ve belki de bir çıkış yolu bulacaklarını umuyorum...

SORUNLU BÜYÜME

Belli ki bu konular çokça konuşulmaya devam edecek ama ben bugünkü yazımda makro ekonomik dengeleri bozan ve ekonomide temel sorun üretme alanı olan Türkiye’nin büyüme modeli üzerinde durmak istiyorum. Hatırlarsanız, iktidar büyümeyi, yatırımları ve ihracatı artırarak” gerçekleştireceğini açıklamıştı. Peki gidişat böyle mi?

TÜİK’in açıkladığı rakamlara göre, 2022 yılında Türkiye ekonomisi, yılın son iki çeyreğinde ivme kaybetse de toplamda yüzde 5.6 oranında beklenenin üzerinde büyüdü. GSYH, 2022 yılının son çeyreğinde yüzde 3.5 oranında büyürken; tarım sektöründe yüzde 0.3 ve sanayi sektöründe yüzde 3.0 oranında daralma, hizmetler sektöründe ise yüzde 8.6 oranında büyüme gerçekleşmiştir. 

Sanayi sektörü yılın tamamında yüzde 3.3 büyürken tarım sektörü yılın tamamında sadece yüzde 0.6 oranında büyümüştür. Tarımdaki daralma Türkiye açısından başka problemleri de beraberinde getiriyor. İnşaat sektöründeki daralma yıllık bazda yüzde 8.4 olarak gerçekleşti. Sanayi sektörü yavaşlarken büyümeye en büyük katkı hizmetler (özellikle finansal hizmetler) sektöründen gelmiştir. 

YATIRIMLAR VE NET İHRACAT AZALIYOR

Büyümenin daha çok iç talep üzerinden gerçekleştiğini görüyoruz. İç talep içinde hanehalkı tüketimin katkısı belirgin artmış durumda. Hanehalkı nihai tüketim harcamaları bir önceki yıla göre yüzde 19.7 oranında, devletin tüketim harcamaları da yüzde 5.2 oranında artmış durumda. Gayri safi sabit sermaye oluşumunun ise yıllık bazda sadece yüzde 2.8 arttığı görülüyor. Son çeyrekte dış talebin büyümeye katkısı çok zayıflamış, mal ve hizmet ihracatı, 2022 yılının dördüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 3.3 azalırken ithalatı yüzde 10.2 artmıştır. Net ihracatın büyümeye katkısı ise negatif olmuştur. 

Tarımın büyümeye katkısı yok gibi, yatırım harcamalarının büyümeye katkısı çok düşük, stoklara üretim yapılmıyor. 2022 yılının tamamında yatırımlardaki daralma ve ithalattaki artış toplam büyümeyi zayıflatan bir etki yaparken; Türkiye, tüketim ve hizmetler sektörü üzerinden büyümesini sürdürebilmektedir.

ÖDEMELER DENGESİ BOZULUYOR VE ENFLASYON RİSKİ BÜYÜYOR

Önceki yıllarda, iç talep en güçlü büyüme motoru olurken yanında her zaman ihracat kaynaklı talep (dış talep) te yer alıyordu. Oysa, 2022 son çeyreğinde dış ticaretin büyümeye katkısı negatif (3.1 puan) olmuştur. Bu durum, özellikle ödemeler dengesi üzerinden ekonomiyi zorlayacak başka gelişmelerin habercisidir. Döviz kurlarını istikrarlı bir şekilde tutabilmek daha da zorlaşacaktır.  

İlaveten, tüketim artışının çok kuvvetli seyretmesi, diğer yandan yatırım (üretim) artışının çok düşük gerçekleşmesi, iç talep dinamikleri ve enflasyon açısından olumsuz bir görünüm sergiliyor. Bu büyüme dinamiğinin daha fazla enflasyon üretmesi riski önümüzde duruyor.  

ÇALIŞANLARIN MİLLİ GELİRDEN ALDIĞI PAY AZALIYOR

Bizim düzenli olarak ele aldığımız bir hususu tekrar vurgulayalım: Literatürdeki “fakirleştiren büyüme” kavramı ile değerlendirdiğimiz süreç 2022 yılı verileri itibarıyla da devam ediyor. 

TÜİK’in açıkladığı son büyüme rakamları, yalnızca son beş yılda çalışanların milli gelirden aldığı payın yüzde 38.8’den yüzde 25.2’ye düştüğünü, sermaye sahiplerinin aldığı payın ise yüzde 42’den yüzde 56.7’ye yükseldiğini gösteriyor. Bu süreç, sosyal problemlerin de kapısını açıyor. Türkiye ilginç bir şekilde, sermayeden yana bir büyüme patikası içinde büyüme sürecini devam ettiriyor.

Cumhuriyet | İrfan Hüseyin YILDIZ