Değişen anayasa gereği ilk kez bugün Türkiye’de ikinci tur cumhurbaşkanı seçimi oluyor. Demokrasi, yöneticilerin adil, özgür ve düzenli seçimler yoluyla halk tarafından ve halkın içinden seçildiği yönetim biçimi olarak ifade ediliyor. Sartori, demokrasi kavramı aynı zamanda bir ideali temsil ediyor derken temel insani erdemlere vurgu yapıyor. Spinoza ise demokrasiyi, “bir başkasının egemenliği altında olmadan”, oy kullanma ve kamu görevlerini üstlenme hakkına “onurluca” sahip olma düzeni olarak tanımlıyor ve tahakküm altındaki kişilerin ve bir başka devletin uyruğunda olan yabancıların dışarıda bırakması gerektiğini vurguluyor. Bu yazımda demokrasinin ne olduğu veya ne olmadığıyla ilgili bir değerlendirmeye yapmayacağım ama madem demokratik sürecin önemli bir aşaması seçimdir. Seçim günü demokrasi kavramının içeriğine dikkat çekmek istedim. Bu vesileyle seçimlerin ülkemize hayırlı olmasını ve demokraside en temel yurttaşlık hakkı olan oy verme hakkının, herkes tarafından sandığa gidilerek kullanılmasını diliyorum...

Öyle anlaşılıyor ki bu seçimleri kim kazanırsa kazansın, ekonomide zor bir dönem bizi bekliyor. Popülist seçim uygulamalarının, iktisat bilimiyle zıtlaşan ve akıldışı ekonomi politikalarının Türkiye’deki ekonomik tabloyu ağırlaştırdığını, ayrıca bu sonucun ortaya çıkmasında her yerde kendini hissettiren ahbap çavuş kapitalizminin de önemli bir etki yaptığını düşünüyorum.

REZERVLER ERİDİ

Merkez Bankası’nın geçen haftaki rezerv verileri ile aynı haftanın analitik bilançosu birlikte incelendiğinde bankanın açıkladığı toplam rezervler (altın dahil) 3.5 milyar dolar azalarak 101.6 milyar dolar seviyesine gerilemiş bulunuyor. Yılbaşından bu yana piyasaya birikimli net döviz satışının 23.4 milyar dolar civarında olduğu hesaplanıyor. Net uluslararası rezerv ise 2.5 milyar dolar azalarak eksi 0.2 milyar dolar seviyesine düştü ve böylece rezervde son 20 yılın en dip seviyesini görmüş olduk. Tüm swaplar hariç net rezerv ise eksi 60.3 milyar dolara geriledi. Bankanın net döviz pozisyon açığı (dış varlıklar-toplam döviz yükümlülükleri) geçen hafta 1.2 milyar dolar daha artarak eksi 14.6 milyar dolar seviyesine yükseldi. Bu rakam da uzun süreden sonra tarihsel olarak en yüksek net döviz pozisyon açığına işaret ediyor. 

KKM SAATLİ BOMBA

İhracat bedellerinden yapılan alımlar, zorunlu döviz karşılıkları ve benzeri uygulamalar döviz toplamada yeterli olmayınca, kur korumalı mevduata (KKM) verilen primler (faiz) mevduatın miktarına ve vadesine bağlı olarak bir ara yüzde 40’lar düzeyine çıktı. Bu nedenle yabancı para mevduatı azalırken KKM artmaya devam ediyor. Geçen hafta toplam KKM büyüklüğü 2 trilyon 398 milyar liraya ulaştı. KKM’nin mart sonundan bu yana 32.6 milyar dolar artarak 121.4 milyar dolara yükseldiği görülüyor. Bütün bunlara rağmen döviz kuru tutulamıyor. Cuma günü dolar kuru bankalarda bir ara 20.47’yi gördü, kapalı çarşıda zaten 21’in üzerinde işlem görüyor. Mevduat faizleri de vadeye ve miktara bağlı olarak yüzde 40’lara tırmanmış durumda. Seçimden sonra kurda dolar bazında 5 liralık bir artış, KKM nedeniyle Hazine’ye maliyeti 607 milyar lira olacaktır. Ayrıca kurun enflasyona geçişkenliği ile enflasyonun tırmanışa geçeceği aşikârdır...

BORÇ STOKU VE AÇIKLARIMIZ

Hazine ve Maliye Bakanlığı nisan ayı Merkezi Yönetim Borç Stoku ve Bütçe Finansmanı gerçekleşmelerine göre, kamunun iç borç stoku 2 trilyon 293 milyar liraya ve dış borç stoku ise 2 trilyon 295 milyar liraya yükseldi, buna göre kamunun toplam borç stoku 4 trilyon 588 milyar liraya çıkmış oldu. Toplam borçların yüzde 64.3’ü döviz cinsinden oluşuyor. Ayrıca TCMB’nin Kısa Vadeli Dış Borç istatistiklerine göre vadesine bakılmaksızın Türkiye’nin bir yıl içinde ödenmesi veya yenilenmesi gereken dış borç tutarı toplamı 203.3 milyar dolara yükselmiş bulunuyor. Bütçe açığının ise yıl sonunda 1 trilyon lirayı bulacağı tahmin ediliyor. Ticaret Bakanlığı’nın öncü verilerine göre dış dengesi; nisanda 8.85 milyar dolar, ilk dört ayda ise 43.8 milyar dolara açık verdi. İlk çeyrekteki cari açık rakamı ise 23.6 milyar dolara yükselmiş bulunuyor. 

Bütün bu örnekler, ekonominin finansmanı açısından işimizin kolay olmadığını gösteriyor. Mevcut politikalarla, kurların, faizlerin, enflasyonun ve sefaletin yükselmesi kaçınılmaz görünüyor. Yabancı yatırımcı çıkışı devam ederken işlemelerin krediye ulaşmaları zorlaşmış durumda. Öte yandan saydığımız olumsuzlukların, Türkiye’nin CDS primlerine de yansıdığını görüyoruz...

Cumhuriyet | İrfan Hüseyin IŞIK