Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in vergi hususunda yapacağı olası değişiklikleri izah etmeye başladım. Bu serinin ilki gecikme zammı/faizine, ikincisi kurumlar vergisine üçüncüsü  ÖTV’ye ve dördüncüsü ise ekspertiz raporlarına ilişkindi.

Bu yazı dizisinin beşincisi ise Şimşek’in hayat standardı esasına dair yapabileceklerine ilişkindir.

2023 yılı Bütçe Kanunu’nda hedeflenen 3,6 trilyon TL vergi hasılatı gerçekleşecek kamu harcamalarına yetmeyeceği anlaşıldığından ağırlıklı ÖTV ve dolayısıyla da dolaylı vergilerden oluşan bir ek bütçe daha yapıldı ve yürürlüğe girdi. Bu yıl bütçe harcamalarını destekleyen son vergi affı yasası olarak da bilinen 7440 sayılı Kanun gelirleriyle birlikte Ek MTV, Ek kurumlar vergisi gelirleri beklenen 661 milyar TL’lik bütçe açığı üzerinde olumlu bir etki yapacaktır.

Ancak her yıl böylesine ek vergiler siyaseten tepki çekebileceği gibi ekonomik olarak da ciddi bir külfet yaratacaktır. Bu nedenle iktidar daha kalıcı vergi düzenlemeleri yapma kararı aldı. Eylül ayının ilk hafta sonu Resmi Gazete’de yayımlanmak zorunda olan Orta Vadeli Programın (OVP) hazırlıklarında kalıcı yeni vergi gelirleri adına çalışmalar yapılıyor. Bunlardan bir tanesi de 1982 ila 1998 yıllarında ülkemizde uygulanan hayat standardı esasıdır.

 Nedir hayat standardı esası?

Hayat standardı esası bazı meslek gruplarının düşük gelir elde etseler dahi çeşitli kriterlere göre belirlenen bir üst tutarın altında gelir elde etmedikleri varsayımına dayanan bir uygulamadır. Örneğin bir avukat o yıl zarar etse bile hayat standardı esasına göre belirlenen tutar üzerinden gelir vergisini ödemek zorunda kalacaktır. Daha basit bir ifadeyle hayat standardı esasında olan mükellefler zarar dahi etseler o yıl vergi ödeyecekler. Bu düzenlemenin amacı tamamen kayıt dışılığı önlemektir. Yani hayat standardı esası, bir tür vergi güvenlik müessesesidir.

Şöyle ki bazı kriterler dikkate alınarak o meslek grubunun asgari bir geliri vardır ve gelir vergisi ödeyecektir varsayımına dayanmaktadır.

Anayasa Mahkemesi E.1197/7, K.1991/43 numaralı kararında hayat standardı esasını şöyle izah etmiştirGerçek usulde gelir vergisine tâbi ticari ve mesleki kazanç sahibi yükümlülerin yılsonunda beyan ettikleri gelirleri, "Hayat Standardı Esası" gereğince temel ve ek gösterge miktarlarının uygulanmasıyla belirlenecek tutardan düşük olduğu takdirde vergi tarhı hayat standardı esasına göre saptanan miktar üzerinden gerçekleştirilecektir. "Hayat Standardı Esası" vergi yükümlüsünün ulaştığı yaşam düzeyim sağlayabilmesi için yaptığı gideri karşılayan bir gelirinin olabileceğini varsayarak gerçek gelire ulaşabilmek amacıyla getirilmiş bir vergi kontrol sistemidir. Diğer bir anlatımla, yükümlünün yaşam ve harcama düzeyi yüksek, yılsonunda beyan ettiği geliri hayat standardı esası gereğince bulunacak miktardan düşük ise, ödemesi gereken vergi bu sistem ile gerçek gelirine uygun duruma getirilmektedir. Hayat standardı esası vergi gelirlerinin güvencesi olup, gelir beyanı belli miktardan düşük olursa vergi matrahının saptanmasında ölçü olarak kullanılmaktadır.

AYM bu kararında hayat standardı esasını çok net şekilde izah etmiş.

 Ne zaman uygulandı?

Hayat standardı esası 31.12.1982 tarih ve 2772 sayılı Kanun ile Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 116’ncı maddesine eklenerek ilk defa vergi sistemimize girmiştir. Hatta bu düzenleme 13 Aralık 1982’de yürürlüğe girmesine rağmen 1982 yılı gelirlerine de uygulanmıştır.

Bu düzenleme ile hayat standardı esası, lokantalar, oto galeriler, marketler gibi ticari kazanç sahiplerine, gerçek usulde zirai kazanç sahipleri ile avukat, doktor mali müşavir gibi mesleklerin tabi olduğu serbest meslek kazanç sahiplerine, turistik amaçlı yurt dışı seyahatlerde seyahate katılan mükellefin kendisine, yarış atı yetiştirenlere, özel hizmetlerde devamlı ve ücret karşılığı çalıştırılanlara uygulanmıştır.

Ancak 1 Ocak 1990-31 Aralık 1999 tarihleri arası geçerli olmak üzere zirai kazanç sahipleri hayat standardı esasından çıkartılmıştır. 22.07.1998 tarihli 4369 sayılı Kanun ile de 1 Ocak 1999’dan itibaren geçerli olmak üzere yürürlükten kaldırılmıştır. 1998 yılı gelirlerine uygulanmıştır.

Daha sonra 1 Ocak 2000-31 Aralık 2001 tarihleri arasında yeniden uygulanmış ancak tekrar yürürlükten kaldırılmış ve 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren günümüze kadar da vergi sistemimizde hiç uygulanmamıştır.

 Hayat standardı esasında kazanç tespiti nasıl oluyordu?

Hayat standardı esası uygulamasında, ticari kazanç ve serbest meslek grubuna dâhil mükellefler yıl içindeki faaliyetlerinden dolayı belli bir kazanç elde edilmiş sayılarak asgari bir tutar üzerinden gelir vergisine tabi tutulurlar. Bu tutar mükelleflerin faaliyet gelirleri, sahip oldukları gayrimenkuller, araçlar (otomobiller) ve mükelleflerin yaşam koşulları dikkate alınarak hesaplanmıştı.¹

Buna göre sahip olunan her bir araç için (motor gücü farklılıklarında farklı tutar) belli bir tutar, mükellefin kendisi, eşi, çocukları ve bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler tarafından bizzat kullanılan birden fazla binaların emsal tutarları gibi kriterler baz alınarak asgari hayat standardı belirlenmekte ve vergisi buna göre alınmaktaydı. Özetle bu sistemde servet unsurları gelir sayılmaktadır.

 Tekrar getirilirse Anayasa’ya aykırı olur mu?

Hayat standardı esasında asgari vergi tutarı belirlenmekte ve mükellefler o yıl gelir elde etmese de vergi ödemek zorundalardı. Olası bir düzenleme getirilmesi durumunda konu özellikle Anayasa m.73 mali güç ilkesi özelinde eleştirilecek kanaatindeyim.

Zira AYM’nin yukarıda da yer verdiğim K.1997/43 numaralı kararında şöyle açıklamalara yer verilmiştir; Hayat standardı esası bir ölçüde varsayıma dayandığından haksızlık aracı olmaması için yükümlünün gerçek gelirine yaklaştırılması gerekir. Bunun için de gelirin açıklanıp kanıtlanması yöntemi kullanılmak suretiyle yükümlü, belli bir gelirin karinesi sayılan giderleri, vergilendirilmiş ya da vergiye tâbi olmayan başka gelirlerle karşıladığını belgelendirirse kanıtladığı miktar kadar sorumluluktan kurtulmuş olacaktır. Hayat standardı esasının Anayasa'ya uygun olabilmesi için belirtilen gelir açıklanması ya da kanıtlanmasına mutlaka yer verilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi kararlarında bu ilkeyi gözeterek gelir açıklamasına tam olarak yer veren yasal düzenlemeleri Anayasa'ya aykırı bulmamış, gelir açıklama hakkına yer vermeyen yasal düzenlemeleri ise iptal etmiştir.

Vergi yükümlüsünün mali gücüne göre vergilendirilebilmesi için, gerçek gelirinin saptanması gerekir. Hayat standardı esasının temel nedeni, gerçek gelirin bulunmasına yardımcı yöntem olmasıdır. Bu yönteme göre saptanan tutarın gerçek gelire (mali güce) olabildiğince yaklaştırılabilmesi için yükümlünün belli bir gelir tutarının karinesi sayılan "yaşam düzeyi"ni başka gelirlerle sağladığını kanıtlamasına olanak vermesi gerekir. Oysa dava konusu kural vergilendirilmiş ya da vergi dışı bırakılmış birçok geliri açıklama nedeni olarak kabul etmemektedir. Bu nedenle yükümlünün kendisine, eşine ve çocuklarına ilişkin vergilendirilmiş gelirin yalnız hayat standardı ek gösterge tutarının açıklanmasında kullanılması, temel göstergelerin açıklanmasında kullanılamaması ve yine yükümlünün kendisine ait emekli, dul ve yetim aylıklarının temel gösterge tutarının açıklanmasında kullanılabilmesi, eşine ve çocuklarına ilişkin bu gelirlerin temel göstergelerin açıklanmasında kullanılamaması, vergiye tâbi olmayan bu gelirlerin dolaylı olarak yeniden vergilendirilmesi sonucunu da doğurmaktadır. Açıklama ve kanıtlama olanağına tam olarak yer vermeyen bu kural "mali güce göre vergi ödeme" ilkesine aykırı düşmektedir. Gelir Vergisi Yasası'na 3689 sayılı Yasa'nın 7. maddesiyle eklenen geçici 35. maddenin üçüncü fıkrasının bu durumuyla, Anayasa'nın 73. maddesinde belirtilen mali güce göre vergilendirme amacına ulaşılması mümkün değildir. Öte yandan, bir kısım gelirleri açıklama nedeni olarak kabul edip aynı nitelikteki diğer gelirleri açıklama nedeni saymamak "vergide adalet" ilkesine de ters düşer. Gerçekten, Gelir Vergisi Yasası'na 3689 sayılı Yasa'nın 7. maddesiyle eklenen geçici 35. maddenin üçüncü fıkrası, yükümlünün emekli, maluliyet, dul ya da yetim aylığı dışında hiçbir gelirinin temel gösterge tutarından düşülmesine olanak vermemekte, ayrıca eşine, çocuklarına ya da bakmakla yükümlü olduğu kişilere ilişkin çeşitli gelirlerin gerek temel gerekse ek gösterge tutarlarından düşünülmesini engellemektedir. Açıklama olanağına tümüyle değil, kısmen yer veren bu biçimdeki "hayat standardı esası" Anayasa'nın 73. maddesine de aykırıdır.

AYM’nin bu kararı ve açıklamaları şimdilik burada dursun ve olası bir düzenleme sonucunda konuyu daha detaylı şekilde değerlendireceğimi şimdiden belirteyim.


¹Doğan Bozdoğan&Serhat Kurt; Hayat Standardı Esasının Anayasal Vergileme İlkeleri Açısından İncelenmesi ve Vergiye Gönüllü Uyum Üzerindeki Etkisi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, (Kış 2016) 11/2, s.63.