Günümüzde teknolojinin hızla gelişmesi ile birlikte özel hayatın gizliliği ve temel hak ve özgürlüklerin ihlali konusunda büyük artışlar yaşanmaya başlanmıştır. Özellikle kişilerin rızası dışında elektronik olarak izlenmesi hukuksal alanda tartışma yaratmıştır. Bu bakımdan son yıllarda elektronik gözetleme faaliyetlerinin mahremiyete yönelik sınırları yasal düzenlemeler ile yeniden belirlenmiş ve bu konudaki uyuşmazlıklar yüksek mahkeme kararlarına konu olmuştur.
Uygulamada işyerlerinde genel güvenliğin sağlanması ile iş sağlığı ve güvenliği bakımından kamera ile izleme faaliyetleri yoğun olarak yapılmaktadır. İşverenin üstün menfaati kapsamında işyerlerinin ortak alanlarında bu tür kamera izleme faaliyetlerinin yapılmasında hukuka bir aykırılık bulunmamaktadır. Ancak, güvenlik amacını aşan, işe değil kişiye odaklı kamera izleme yapılması, çalışanların iş yapış şekillerini denetlemeyi amaçlayan izleme yapılması hem özel hayatın gizliliğini ihlali sayılabilecek hem de kişi sürekli olarak izlendiğini bildiği için kendisini baskı altında hissedecektir. Bu durum işçinin verimli olarak çalışmasını engelleyecek iş performansını da düşürecektir. Çalışanda elektronik taciz algısı oluşacaktır. Özellikle büro işyerlerinde, rutin iş yapılan ofislerde kamera ile izleme yapılması çalışanlar üzerinde baskı unsuru olarak değerlendirilebilecektir. Elbette ki, kamera ile izleme faaliyetinin yapılmasının hem çalışan hem de işveren açısından zorunluluk arz eden alanlar olabilir. Örneğin, ihale işlerinin yapıldığı veya iş görüşmesinin yapıldığı oda, para kasasının bulunduğu oda, vezne işlemlerinin yapıldığı bölüm, ARGE çalışmalarının bulunduğu alanlarda kamera izleme faaliyetinin yapılması amaca uygun olarak değerlendirilebilir.
Danıştay uygulamasına göre, “Kamu çalışanlarının faaliyette bulundukları hizmet binalarının giriş-çıkış kapıları, binanın bulunduğu alanı çevreleyen duvar ya da çit bölümleri, binaları ve birimleri birbirine bağlayan koridorlar, açık ve kapalı otoparklar gibi güvenliğin önem taşıdığı yerlerin izlenmesinin, kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanması amacına hizmet ettiği ve bu yönüyle hukuka aykırı olmadığı açıktır.
Buna karşın, yukarıda belirtilen alanlar dışında günlük iş ve işlemleri yürüten kamu çalışanlarının çalışma odalarını ve servisleri görüntüleyecek şekilde kamera yerleştirilmesi durumunda, kamu düzeni ve güvenlik amacını aşan uygulamanın, kamusal alanda da olsa “özel hayatın gizliliği” kapsamında hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Ayrıca, dava konusu işlem tarihi itibarıyla kamera ile yapılan izlemenin sınırlarını, usul ve esaslarını gösteren ve alınan görüntülerin başka amaçla kullanılmayacağına dair bir güvence içeren yasal bir düzenleme ve dayanak bulunmaması da dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu göstermektedir”[1].
Danıştay farklı bir kararında ise, “6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, 07/04/2016 tarih ve 29677 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunmamakla beraber konunun önemine binaen, dava konusu edilen kamera sistemleri ile ilgili belli başlı düzenlemelere de yer vermiştir. Kanunla, neden bu sisteme ihtiyaç duyulduğunun ortaya konulması, sistemden kimin veya kimlerin yasal olarak sorumlu olduğunun belirlenmesi, sisteminin maksada uygun olup olmadığının ortaya konulması, özel hayatın gizliliğinin ihlal edilip edilmediğini kimin kontrol edeceğinin ve görüntülere kimin ulaşımı olacağının belirlenmesi ve bu hususların kayıt altına alınması, kayıtların güvenliğinin ve gizliliğinin sağlanması, güvenlik prosedürleri hazırlanması, kameralarla gözlemlenen bölgelerin girişinde ve içerideki uygun yerlerde bölgenin kamera sistemleri tarafından gözetlendiği ve kayıt altına alındığının belirtilmesi gerektiği, sistemin kuruluş maksadıyla bağdaşmayan görüntülerin gereğinden uzun süre saklanmaması, kişilerin özel hayatının gizliliğinin sağlanması yönünde beklentisinin olabileceği, görüntülerin yetkili kişiler haricinde hiç kimse tarafından izlenememesi için alınacak önlemler gibi bir çok konuda düzenleme getirilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında dava konusu işlem incelendiğinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da dikkate alındığında hakların korunması başka şekilde sağlanamıyorsa kamera sistemlerinin çalışanların çalışma alanlarını görecek şekilde kurulmasının mümkün olduğu ancak bunun bir son çare olarak değerlendirildiği ve bu düzenlemenin içeriğini ayrıntılı olarak ortaya koyan özel bir düzenleyici işlem olması gerektiği, kamera sistemlerinin çalışma alanlarını çekmesinin özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği, sınırlı bir izleme sağlayacak şekilde güvenlik amacıyla giriş ve çıkışları izlemek üzere veya vatandaşlara da açık olan ortak alanlar ve iş sahiplerinin de giriş çıkışına açık, yoğun bir alış veriş trafiği olan alanlarda kurulabileceği ancak bu kameraların da çalışanların iş yapış şekillerini denetlemek veya sürekli olarak belli kişileri çekecek şekilde kurulmaması gerektiği, güvenlik amacıyla kurulmuş olmaları gerektiği ve bu nedenle amaca hizmet eder şekilde konumlandırılması gerektiği anlaşılmaktadır”[2].
Sonuç olarak, Danıştay’ın her iki kararını birlikte değerlendirdiğimizde, çalışanların odalarına ya da hizmet sundukları alanlara kamera konulması belirli kriterlere tabi tutulmaktadır. Her şeyden önce kameraların çalışanların iş yapış şekillerini denetlemek veya sürekli olarak belli kişileri çekecek şekilde kurulması hukuka aykırı bulunuyor. Kamera ile yapılan izlemenin sınırları ile usul ve esaslarını gösteren ve alınan görüntülerin başka amaçla kullanılmayacağına dair bir güvenceyi içeren yasal bir düzenleme ve dayanak bulunması önem arz ediyor. Özellikle kamera ile izleme sisteminin güvenlik amacına yönelik ve sınırlı olması, kayıtların güvenliğinin ve gizliliğinin sağlanması ve güvenlik prosedürlerinin hazırlanması gerekiyor. Görüntülere kimin ulaşım yetkisi olduğu ve kimin kontrol edeceğinin belirlenmesi ve görüntülerin gereğinden uzun süre saklanmaması da gerekiyor. Aksi halde, kamera ile çalışma alanlarının görüntülenmesi özel hayatın gizliliğini ihlali sayılacağı belirtiliyor.
[1] Danıştay 10.D.11.01.2021 T., E.2019/11036, K.2021/44 Legalbank.
[2] Danıştay 10.D.11.01.2021 T., E.2019/10118, K.2021/43 Legalbank.
Yazar Lütfi İNCİROĞLU