Ülkemizin gri listeye alınması ve öncesinde yapılan uyarılar çerçevesinde harekete geçen iktidar, sanki gri listeye alınmamıza neden olanlar döviz büroları imiş gibi Anayasa ve kanun hiçbir şey tanımadan, tebliğ ve yönetmelikler çıkardı. Bu düzenlemeler ile ilgili olarak Danıştay'da açılan davalar sonuçlandı.
Türkiye, Ekim 2021'de Uluslararası Kara Para Aklama ile Mücadele Örgütü (FATF) tarafından gri listeye alındı. Ülkemiz 2011 yılında da bu listeye girmiş, 2014'te çıkmıştı. Kara para aklama faaliyetleri ile mücadele etmediğimiz ve terörizmin finansmanın önlenmesi ile ilgili yeterli çaba göstermediğimiz için, 2019 yılında bir rapor ile uyarılmıştık. Yeni Hazine ve Maliye Bakanımız on gün önce yaptığı açıklamada, çok yakında bu listeden çıkacağımızı açıkladı. Dışarıdaki hava, Sayın Bakan kadar iyimser değil ama bekleyip göreceğiz.
Ülkemizin gri listeye alınması ve öncesinde yapılan uyarılar çerçevesinde harekete geçen iktidar, sanki gri listeye alınmamıza neden olanlar döviz büroları imiş gibi Anayasa ve kanun hiçbir şey tanımadan, tebliğ ve yönetmelikler çıkardı. Bu düzenlemeler ile ilgili olarak Danıştay'da açılan davalar sonuçlandı. Danıştay, Anayasa ve kanunlara aykırılıkları tespit ederek, tebliğ ve yönetmelik ile yapılan düzenlemelerin büyük çoğunluğunu iptal etti. İdarenin bu iptal kararları ile ilgili 30 gün içinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na temyiz hakkı mevcut.
HANGİ DÜZENLEMELER İPTAL EDİLDİ?
Yetkili Döviz Müesseseleri Yöneticileri Derneği ve 144 döviz bürosu,12/10/2021 tarih ve 31626 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar'a ilişkin Tebliğ (Tebliğ No:2018-32/45)'de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ'in (Tebliğ No:2021-32/62) ve yine aynı Resmi Gazete'de yayımlanan 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun Kapsamında Alınacak Ücretlere İlişkin Yönetmelik'in bazı hükümlerinin ve Ek-1 sayılı tablonun iptali istemi ile Danıştay'da iki adet dava açtılar. Danıştay 13. Dairesi, Esas No:2022/3231, Karar No:2023/2071 ve Esas No:2021/4910, Karar No:2023/2030 sayılı kararları ile aşağıda en önemli iptal hükümlerini kısaca özetlediğim açıkça hukuka aykırı düzenlemeleri iptal ederek, hukuksuzluklara dur dedi.
Tebliğ ile yapılan A grubu yetkili müesseselerin coğrafi bölge sınırlaması getirilerek şube açmasının sınırlandırılmasına ilişkin düzenleme; Anayasal koruma altındaki teşebbüs hürriyeti ve çalışma özgürlüğünün ancak kanun ile sınırlanabileceği gerekçesiyle iptal edildi. “Yetkili müesseselerde pay sahipliği bulunmayan kişilerin, şirketi münferiden temsile yetkili kılınması mümkün bulunmamaktadır. Bu kişilerin şirkette en az %50 ve üzeri paya sahip hissedar veya hissedarlarla müştereken temsile yetkili kılınması mümkündür” şeklinde yapılan tebliğ düzenlemesi; “Anayasal koruma altındaki teşebbüs hürriyetinin ve çalışma özgürlüğünün ancak kanun ile sınırlanabilmesi mümkün olduğundan, üst hukuk kurallarını aşar nitelikte yetkili müesseselerin temsil yetkisinin kanuni bir dayanak bulunmaksızın sınırlandırılması mümkün değildir” gerekçesiyle iptal edilmiştir.
Yönetmeliğin 4. maddesinde yetkili müesseselerden hisse devri izin başvuru ücreti alınmasına ilişkin düzenleme, bu işletmeler ilk defa kuruluyormuş gibi başvuru ücreti ödenmesinin talep edilmesinin ölçülülük ilkesine uygun olmadığı ve hisse devrindeki amaç ile bu hakkın sınırlanmasına yönelik araç arasında hakkaniyete uygun adil bir denge bulunmadığından yönetmeliğin bu kısmı iptal edilmiştir.
Danıştay, tebliğ ile yetkili müesseselerin denetimler esnasında denetim elemanlarının gerekli gördüğü kasa sayımı ve benzeri tüm işlemler tamamlanana kadar geçici olarak işlemlerinin durdurulmasının yasal bir dayanağının olmadığını tespit ederek, ihdas edilen düzenlemeyi hukuka uygun bulmayarak iptal etmiştir.
Danıştay'ın iptal ettiği en önemli düzenlemelerden biri de tebliğ ile yetkili müesseselerin faaliyet izninin Bakanlıkça iptal edilmesine ilişkin düzenlemedir. Danıştay, faaliyet izni iptali hususunda temel çerçeve ve ilkelerin dahi kanunda belirlenmediği, bu konuda idareye geniş bir takdir yetkisi tanındığı tespitini yapmış ve mülkiyet hakkına yönelik sınırlamanın dayanağı olarak gösterilen 1567 sayılı Kanun'un 1. maddesinin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve kanunilik ölçütü yönünden Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen güvenceyi sağlamadığı sonucuna ulaşmıştır. Yetkili müesseselerin faaliyet izninin iptaline ilişkin yürütmenin düzenleyici veya birel nitelikteki idari tasarruflarının yasal dayanağının bulunmadığına karar vererek, tebliğin 29. maddesinin altıncı fıkrasını iptal etmiştir.
Sorular sorular
Ülkemizde, toplam döviz bürosu adedi 846'dır. Bunun yanında Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan lisans almadan bu faaliyeti sürdüren yaklaşık 4.000 işletme olduğu da bilinmektedir. Lisanssız döviz alım satımında bulunan işletmelerle ilgili denetim yapmak yerine, kayıt içindeki döviz bürolarına Anayasa ve kanunlara açıkça aykırı ve faaliyetin yapılmasını engelleyen bu düzenlemeler niçin yapılmıştır?
Danıştay'ın yukarıda bahsettiğim 2 kararından birincisi 48 sayfa diğeri ise 103 sayfadır. Bu konunun Danıştay 13. Dairesi'ni çok yorduğu ortadadır. Hiç hukuk bilmeyenlerin bile böyle bir düzenleme yapılamaz dediği noktada, bu düzenlemeler ile lisansı iptal edilen, yüksek para cezası kesilen ya da astronomik hisse devir bedelleri ödeyenlerin zararlarını kim karşılayacaktır?
Bu süre içinde lisansı iptal edilen döviz büroları, hangi ölçüte göre incelemeye alınmıştır? Bu düzenlemeler, bu alanda faaliyet gösteren bazı işletmeleri sistem dışına çıkartmak için mi yapılmıştır? Soruları arttırmak mümkün.
Geç de olsa; çalışma özgürlüğü ve mülkiyet hakkının dokunulmaz olduğu ve korunması gerektiğini ortaya koyan Danıştay 13. Dairesi'ni kutluyorum.