Bilanço; işletmelerin belli bir tarihteki görünümünü, bir diğer ifade ile fotoğrafını gösteren en önemli mali tablolardandır. Bir başka ifade ile işletmenin belli bir tarihteki varlıklarını ve bu varlıkların sağlandığı kaynaklarını gösteren mali bir tablodur.

Bu mali tablonun işletmenin gerçek durumunu, büyüklüğünü yansıtması gerekir. Aksi takdirde hem işletme sahipleri hem işletme ile ilgili 3. kişiler işletmenin mali durumuna ilişkin doğru bilgiler alamadıkları için işletme hakkında doğru karar veremezler. Bu durum istenilen ya da beklenilen bir durum olmadığı gibi mali tabloların sağladığı fayda ya da beklentiyi karşılamaz ve işletme hakkında karar vermeyi zorlaştırır. Dolayısıyla bilançoların tam ve eksiksiz olarak firmanın tablo tarihindeki gerçek durumunu yansıtması gerekir.

Şimdi sorabilirsiniz… Bilançolar günümüzde niçin gerçeği tam yansıtmıyor?

Bunun ilk sebebi gerekli yasal ve ekonomik şartların oluşmasına rağmen enflasyon muhasebesine geçilmemiş olması…

İkinci sebebi ise, VUK’un 376 maddesi kapsamında; sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin hesaplamalarda, henüz itfa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı zararlarının tamamı ile 202 -2021 yıllarında tahakkuk eden kiralamalardan kaynaklanan giderler, amortismanlar ve personel giderlerinin toplamının yarısının dikkate alınmayacağına ilişkin yasal düzenlemedir.

Bu sene enflasyon muhasebesi uygulamasına geçilecek. Nitekim yasal düzenleme TBMM de komisyonda kabul edildi. Hazine ve Maliye Bakanlığı bu konuda tebliğ taslağını yayınladı. Kamu Gözetim Kurumu da yaptığı açıklamalar ile enflasyon muhasebesi uygulamasına geçileceğini duyurdu.

Son birkaç yılda oldukça yüksek seyreden enflasyon ve sürekli yükselen kur nedeni ile meydana gelen deformasyonlar borçlu işletmelerin öz kaynaklarının negatif olarak görünmesine neden oldu. Bu durum işletmeleri, TTK’nın 376. maddesinde düzenlenen   “teknik iflas” ile karşı karşıya bırakmaktadır. Yani aslında yüksek kredi faizleri ve yüksek kur birçok işletmeyi teknik iflas durumuna düşürmüştür.

Buna engel olmak için TTK’nın 376. maddesinin uygulamasına ilişkin olarak yayınlanan tebliğin geçici 1. Maddesi ile “Kanunun 376ncı maddesi kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda, henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı zararları dikkate alınmayabilir.”  hükmü getirilmiştir. Buradaki 1. geçici maddenin uygulanma süresi 01.01.2024 olarak sınırlandırılmıştı. Bu kez 31 Ekim 2023 tarihli Resmî Gazete’deki tebliğ ile bu süre 1 yıl uzatılarak 01.01.2025 olarak güncellenmiştir. Yani bu uygulama 31 Aralık 2023 tarihli mali tabloların hazırlanması sırasında kullanılacakken, artık 31 Aralık 2024 tarihli mali tablolar da kapsama alınmış oldu.

Şimdi mali tablolarda enflasyon düzeltmesi yaparak mali tabloları daha gerçekçi hale getirecekken yukarıda açıklanan uygulama ile yine birçok işletmenin mali tablosu gerçeği yansıtmaktan uzaklaşmış olacak…

İşletmeleri yasada düzenlenmiş teknik iflastan kurtarmak adına mali tablolarının gerçeği yansıtması önemsenmemiştir.

Karar vericilerin gerçeği yansıtan bilanço ile teknik olarak iflas etmiş işletmeler arasında tercih yapmak zorunda kalmaları elbette sıkıntılı bir durumdur. Ancak biri teknik bir konu iken diğeri siyasi bir tercihtir. Hiçbir siyasi tercih, matematiğe dayalı teknik bir hususu sürekli olacak biçimde değiştirememiştir.

Elbette işletmelerin teknik iflasa takılmamaları gerekir… Ama ülke kur şokuna dayanamayan şirket çöplüğüne de dönmemelidir.